Sayfalar

1.11.13

Bekle Bizi Akdeniz -(Yunanistan - Adriyatik - İtalya)




Akdeniz için kazığı yiyen de rüzgarı yiyen de şereflidir!!!

Şimdi sırada da iki kaptanın rutin Akdeniz seyirlerinden bir demet...(Politikacı gibi girdim trt müzik spikerine bağlayarak bitirdim...)

- Phoenix, dönüşünüz ne zaman?
- 2 ay sonra.
- Aurastel, dönüşünüz ne zaman?
- Eylül 15.

Dönüş tarihlerini hep öğrenmek istiyoruz da bir defa da sorduk mu nerelere gideceksiniz, ne yiyecek ne içeceksiniz diye… Önce kaptanlık mesleklerinden girizgah yaparak Yunanistan, Hırvatistan, İtalya'ya kadar olan rota tavsiyelerini soruyoruz Cihan Eser ve Mehmet Baylan’a. Umarız onların tercihleri yatçılar için güzel bir yol haritası seçeneği olur. (ikisi de büyük şiveli Bodrumludur anlamadığınız yer varsa işaretleyin sonra sorarsınız)


Kaptan kime denir?

Mehmet Baylan Kaptan denizci sıfatını almak için ömrünü denize adamış, sorumluluk almaktan çekinmeden doğaya karşı mücadele etmekten haz duyan ,özlemlerini hasretlerini dizginleyebilen, deniz kızları gerçek olsa karaya adımımı atmam diyen ve işini bir yaşam biçimi olarak kabul eden insan topluluğudur. Ha bir de şu var ki; bizler bir ayağı karada kaptanlarız, yaptığımız işin yarısı denizcilikse diğer yarısı da turizmdir.

Cihan Eser - Deniz turizminde kaptanı daha farklı yorumlarım. Kaptan sorumluluğunun içine daha fazla özel sorumluluk, uyumluluk daha çok organizasyon, daha çok samimiyet, daha çok güven, daha çok pratiklik girer. Yat kaptanlığı bu yüzden çok daha farklıdır. Misafirlere ve personele karşı hiyerarşi değil daha yumuşak bir tutum sergileyen bir kişilik gerektirir. Kısaca “Gemisini yürüten KAPTANDIR!” diyemeyeceğim. 
Wait for us whiteseaasdfghjkl:)

Biriniz motoryat diğeriniz yelkenli kullanıyorsunuz. Ege ve Akdeniz’de saat kaçta seyre başlamak makbuldür? Hakikaten Akdeniz’in denizi deli midir? Yoksa deli olan Karadeniz miydi? Bilemedim şimdi. Şöyle sorayım; Akdeniz ve Ege’nin karakterini nasıl tanımlarsınız?

M.B. Benim ağalar (patronlar) yelkeni de denizi de iyi bilen seven insanlar, dolayısıyla motoryatların sabahın erken saatlerinde geçtikleri yerleri biz rüzgarın esmeye başladığı denizin kudurduğu zamanda geçiyoruz. Şeytanın karı boşladığı zamanda yani. Ege Denizi’nde güvenli seyir edecekseniz en makbulü sabahın erken saatlerinde başlayıp öğlen olmadan gece konaklayacağınız yere demirlemektir, malum meltem sezonu. Fakat belirttiğim gibi bizde bu durum tam tersidir. Akdeniz ve Ege Denizi şımarık, yerinde duramayan afacan küçük çocuklar gibidir. Akdeniz diğerine göre “Dur oğlum, fazla ileri gittik!” diyen sorumlu kardeştir. Ege evin küçük şımarık oğludur ama bir o kadar da afacan ve sevimlisidir.

C.E. Batı Akdeniz’in Mistral’i, Scirocco’su, Ege Denizi’nin Meltem’i benim için bayağı bir meşhur. En iyisi teknolojiyi kullanarak havaya göre misafirlerimizin rahat bir tatil yapmasını sağlamak. Havadan dolayı bir yerde kalmak zorunda kaldıysak alternatif şeyler düşünmeliyiz. Bu noktada kaptan ve personeli önem kazanır. “Akdeniz salavat getirtir, Ege perişan eder.” diyebilirim.

Astipalya

Buradan goyveriyon İstanköy… Sonra? Size göre Yunan Adaları’nın enleri nereler? En turistik? En sakin? En pahalı? Rüzgarı pek fena? Vs…

C.E. Yunanistan’ın Batı tarafı sakinlik yönünden çok güzel, Ege tarafı çok turistik. Biz Türkler çok seviyoz, bir de evi sırtında gezenler.

M.B. Ben sakin, turizmin mahvetmediği doğal güzelliğini koruyan adaları beğeniyorum. Örnek verecek olursak Kefalonya, Milos, Gaidharos, değişik mimarisiyle Symi, Anafi ve tabii ki Girit. En turistikleri Santorini, Rodos, Mikenos, Korfu, Paros, Samos, Patmos ve nudistlerin adası İos ve Zacyhintos. Bu saydığım adalar aynı zamanda en pahalı adalar listesinde başı çekmekteler. Yazın meltem sezonu ile rüzgarsız Yunan adası yoktur ancak daha az olanlar hangileri derseniz; güneydeki adalar ve Mataban (Mora) etrafındaki adalar idare eder. En sakin ada ise bizler tarafından eşek adası olarak bilinen Gaidharos. Açık ara birinci sırada bence. Sadece bir iki taverna, beş altı hane nüfus ama eşsiz bir koy ve turkuaz rengi deniz.

her yunan adası dendi mi karşımıza çıkan o malum görüntü


Santorini eşekleri

Nedir bu Mikonos ve Santorini merakı? Orada nerelere bağlanırsınız? Genel olarak Akdeniz’deki marinalardan memnun musunuz? Birkaç restoran ismi de tavsiye etseniz dadından yenmez…

C.E. Hakikaten güzel yerler. Mikonos’un gece yaşantısı ve Delos Adası’ndaki tanrıların mezarları, bakir küçücük koyları, denizi çok güzel. İnsan kendini özgür ve çok rahat hissediyor. Santorini… Güneşin batışı bir başka bu volkanik adada. Liman yok, şamandıralarda sallanır durusun. Amma el yapımı şarabı çok güzel. Anafi’ye gidin, turkuaz denizi harika. Lokanta olarak yalı gıyında hangi lokantaya gidersen git deniz ürünleri taze ise memnun olursun. Şarabı da ev yapımı ise gel keyfim gel. Gazeteye çıkan, hakkında makale yazılan lokantalar pahalı olabiliyor.

M.B. Mikonos… Valla milletin bu adada ne bulduğunu anlamış değilim. Yunanistan turizminin “Mekkesi” olarak kabul ediliyor ama nedenini anlayamadığım turizmin mahvettiği bir garip ada. Dar sokakları, mavi beyaz evleri zaten tipik Yunan mimarisi. Ada halkı kendi arasında bile İngilizce konuşuyor artık. Yüksek sezonda taksi bulmak samanlıkta iğne aramaktan farksız, barınacak marina ve liman olmayışı da cabası. Adanın güneyinde barınabileceğiniz birkaç koy mevcut ama limanı dar ve boş yer bulmak neredeyse imkansız. Meltem, kucağında patlayan gereksiz ada. “Nü olarak güneşlenmek istiyorum.” diyorsanız, Mikonos Paradise Beach tam biçilmiş kaftan.

Santorini, ölmeden önce mutlaka görülmesi gereken volkanik ada. Karşıdan görüntüsü “vay be” dedirten ama şehre çıktığınızda Mikonos izlenimini veren doğa harikası. Girit’ten sonra sanırım en kaliteli şaraplar bu adada yapılmakta, “Şarap Müzesi” ise gidip görülesi yeri. Şehir kraterin tepesinde. Ulaşım 10 dolara katır, eşek, at veya teleferikle yapılabiliyor. Kesif tezek kokusu yürümeyi zorlasa da yaya da çıkılabilir. Kalabileceğiniz birkaç nokta var; acenteniz yoksa tonozlara bağlanmak mümkün değil ve sürekli sallanmayı göze alacaksınız. Çok korunaklı değil, içeriye girip çıkan kruvaziyer gemilerin dalgası ile daha rahatsız edici bir yer.
Finikia daha sakin, Thriya 4-5 mil mesafede. Yaşlı bir Yunan pancar motor teknesiyle gelip sizin tonozunu bağlar, sonra 100 avro toka eder. Burada şehre ulaşım sadece katır sırtında ya da yürüyerek...
Yüksek sezonda acentasız hiçbir marinaya girmek mümkün değil. Gemicilere verdiğiniz 500-600 avro bahşişler ise cabası, aman sizinkiler duymasın, adamlarda bir doymuşluk var ki sormayın! Burunlarından kıl aldırmıyorlar, kapris tavan yapmış. Biliyorlar ki siz çıksanız 100 kişi sırada bekliyor, dolayısıyla umurlarında değilsiniz. Yalnız İtalya’da ve Fransa’da birkaç marinada dikkatimi çeken bir şey oldu: Her gün sabah oranın yüksek tirajlı gazeteleri ve İngilizce yayınlar teknenize bırakılıyor ve her teknenin kendisine ait çöp konteynırı bulunuyor ama yine de bir D-Marin Turgutreis değil. Ben gittiğim yerde turistlerin tıka basa doldurduğu yerlerden ziyade yerel halkın tercih ettiği salaş mekanları tespit etmeye veya yerel esnaftan öğrenmeye çalışırım. Genellikle tavsiyelerinin yüzde 70-80’i doğru çıkar.

Zatun - Hırvatistan

Corint
Montenegro
Yunanistan’dan direkt çizmenin ucuna mı geçiyorsunuz yoksa Adriyatik’te mi seyrediyorsunuz? Hırvatistan ve Slovenya’da nerelere bağlanalım? Sibenik’teki D-Marin Mandalina Marina’ya gittiniz mi?

M.B. Size bağlı… Mataban’ı dolaşmak hem yolu uzatıyor hem de sıkıntılı, dolayısıyla paraya kıyıp Korint’ten geçmek daha akla uygun ama Mora Yarımadası da boş geçilmemeli, mutlaka görülmelidir ki her yerinden Osmanlı mimarisi fışkırmakta… Son beş yıldır moda; Adriyatik, Hırvatistan, Venedik. Montenegro, Slovenya ve Arnavutluk yeni yeni kabuğundan sıyrılıp turizme arz ettiler. Hırvatistan ise herkesçe malum. Split, Dubrovnik, Zadar, Hvar, Sibenik gibi önemli turizm merkezlerine sahip. Mandalina Marina’ya bu yaz gidiyorum kısmetse, 3 aylık rezervasyon yaptık. 

C.E. Havaya ve yakıt durumuna bağlı, bir de zamana. Kaptan verir kararı. Slovenya’ya zaten temmuzdan önce gitmemek lazım. Güzel yerler de, çok yağmurlu oluyor. Buralarda yatınızı sokup bağlayabileceğiniz her koy güzel. Bora denilen rüzgarlara dikkat etmek gerekiyor. D-Marin Mandalina Marina’da 10 gün kaldım. Çok güzel bir marina. Marina müdürü Artun Bey’e gerek ilgisinden gerekse misafirperverliğinden dolayı tekrar çok teşekkür ederim. 

Sibenik

Sibenik

     Geldik İtalya’ya..Burda hangi limanları tavsiye edersiniz? Bağlama ücretleri nasıl? Palamar hizmeti ücretli mi? ve bürokratik işlemler kolay mı?.Bir de kişisel olarak ben Amalfi’yi merak ediyorum

M.B. İtalya'da tabii ki mafyanın doğum yeri Sicilya'dan başlayarak kuzeye doğru yol almak oldukça eğlencelidir.belli başlı sayacak olursak ;
Sicilya da Sirracuza ve Etna yanardağını içinde barındıran Catania ki sahil şeridinden bile tepesi daima dumanlı fokurdayan Etna'yı görmek eşsiz bir tecrübedir.ardından messina kanalından geçip korku filmindeymişsin gibi hissettiren stronboli volkanik adası eşsiz bir diğer tecrübedir,burası da etna gibi sürekli aktif patlamaların yaşandığı volkan adasıdır.daha sonra Capri, Ischia, Ponza, Amalfi, Napoli, Roma, Sardinia Adası, Elba Adası, Laspezia, Genoa, Portofino vs aklıma gelenler şimdilik bunlar. Sardinya adası sanırım Akdeniz'in en pahalı marinalarını içinde barındırmakta.Marina ücretleri Türkiye ile kıyas olmucak şekilde pahalı. Liman görevlisine bahşiş vermek sanırım gelenek haline gelmiş almadan gitmiyorlar. Capri'de kalabileceğiniz iki yer var marina Piccola ve Marina Grande ki burası ana limanıdır. Yerleşim tepelerde kurulu bir diğer gereksiz abartılmış ada.
Amalfi ise görülesi mükemmel yer.Tek kusuru limanı veya korunaklı demirleme yeri olmayışıdır.küçük bir liman vardır ki orası da yerel balıkçılar ve  botlar tarafından zapt edilmiştir. şehre karşıdan bakmak bile bu eziyeti unutturur.Etrafa yayılan nefis İtalyan mutfağının kokusu da cabasıdır.

C.E. Adamlar formaliteleri aşmışlar, kolaylaştırmışlar. Biliyolar ki bizler para harcamaya geldik, fethetmeye değil.İlk limanda Capiteneriaya gidip işini bitiriyosun. Sonra devam gezmeye. Gireceğin limanlar yatının boyuna ve draftına bağlı. Bir adet Italian Water Pilot almanızı tavsiye ederim. Her bilgi var. Bazı özel limanlar vardır mesela. Capri, Portofino, Porto Cervo gibi.. Buralar public porttur ama rezervasyon gereklidir ve uçuk derecede pahalıdır. İstenirse alargada da kalınabilir.Beşik gibi sallanırsınız. Amalfi, Positano, Sorrento...Buralar çok güzel yerlerdir. Yalnız Amalfi'de liman yok.Bi tane iskele var şanslıysanız yer bulursunuz. Burlarda deniz solugan yapar. Capri çok güzel bir ada, çok turistik, çok pahalı. Hiç unutmam 1 kilo kiraza 35 euro ödediydim. Üzerinde "imported from Turkey" yazıyordu. Venedik...Geçen yıl Bien Alle festivali için 10 gün kaldım. Yerim de san marc meydanı karşısındaydı.Harika bi yer. Yatla girişinden tutun, çıkışına kadar. Herşey deniz yolu ile sağlanıyor.Ama çok pahalı.Birçok marina var ama kotralar için 150gt üzeri izin ile girip çıkabiliyor ve de acentan olması gerek. Murano, Burrano'yu duymuşsunuzdur. Cam fabrikaları olan yerler hani. Ateş pahası buralar.

Şöyle yeni başlayanlar için ; Turgutreis’ten çıktık ve İtalya’ya gidiyoruz. Hangi ayı tercih edelim ve tavsiye ettiğiniz yerlere göre sindire sindire kaç hafta sürer bu seyrimiz? (Lütfen cevaplarken kişinin dönüşte gitmek  durumunda olduğu bir işyeri olduğunu da düşünün. Yani beş ayda doya doya gezersiniz olmasın)

C.E. Senin dediğin bu geziyi italyanlar yapar, 1 ay tatilleri var.Bölüm bölüm yapabilirsen bu geziyi daha iyi olur.Güney Fransa, Sardunya-Corsica, Güney İtalya, Adriatik sahilleri, İonya denizi.. Bir kerede bitiriverisen bi dahaki seneye dünyayı dolaşmaya galgagosun... (kalkarsın)

M.B. Gerçekten ucu açık bir soru . Şöyle ki 2006 da  Turgureis'ten 2 misafirimiz ile 1 haftada İtalya'ya varmıştık, kendimizi çok da kasmadık ve Corint'ten de geçmedik. Mora yarımadasından dolaşmıştık üstelik. Ben plan yapacak olsam Kos, Astipalaia, Santorini, Milos, Peleponeise ve İon denizini aşıp Sicilya Ciracusa, Catania ve yukarıda saydığım diğer İtalyan kıyılarına giderim. Sicilya'ya kadar hiç kasmadan 10 gün diyebilirim. Gece seyir gündüz dinlenerek pekala da mümkündür. Sadece İon denizini geçerken biraz zaman alır, İtalya'da mistrale egede melteme mutlaka dikkat etmek gerekir, bunun için en uygun zaman haziran ayıdır.

Amalfi

Mykonos

Eminim yüzlerce anılarınız vardır.. 

C.E. Evet var ... (?!?)

M.B. Benim açımdan yer yarılsa da içine girsem dediğim olay Symi limanında geçiyor. Symi limanına girmiş demirimizi atmış rıhtıma doğru tornistan yanaşıyoruz,arka palamar halatlarından sancak tarafındakinin toka olduğunu gördükten sonra arkaya yardımcı olayım diye iskele taraftaki palamar halatının başına da ben geçtim,halatın sahilde bağlı olup olmadığına bakmadan halatın boşunu alayım deyip olanca gücümle halatı asıldım, ilk asılma anında hafif bir mukavemet hissetmemle denize bir şeyin düştüğünü anlamam bir oldu,kafamı kaldırıp baktığımda elinde benim palamar halatın ucu ağzından köpükler çıkararak çılgınca bağıran yunanlı liman görevlisini gördüm, işte o an yer yarılsa da içine girsem dediğim anlardan birisidir.halata artık nasıl hızlı çektiysem elinden halatı bırakacak zamanı bulamamış bizim limancı neyse adamı denizden çıkarmaya yardım etmekle etmemek arasında gidip gelirken tüm cesaretimi toplayıp adamı denizden çıkaranların arasına katıldım,adamı rıhtıma çıkardıktan sonra abartısız 10 dakika boyunca hiç nefes almadan olanca hiddetiyle bana Yunanca bir şeyler söyledi ( hiçte hoş olan şeyler değildi galiba)
Etrafımda ne olup bitiyor diye kafamı bir kez daha kaldırdığımda oturduğu sandalyesinden düşen kafedekileri, ağzındaki kahveyi karşısındakinin suratına püskürten tekne sakinlerini ve ters dönmüş karafatma gibi çırpınarak kıç güvertede gülen patronumu gördüm.tüm bunlar beni içinde bulunduğum buhrandan bir nebze kurtarsa bile elindeki halatı cep telefonunu,telsizini,cüzdanını denize düşürme pahasına bırakmayın kızgın ihtiyarı görmemle tekrar matem havasına bürünen ben adamdan defalarca özür dileyerek vicdanımı rahatlatmaya çalıştım ama nafile,neyse ki öfkesi bir nebze geçen ihtiyar limancı arkasını dönüp söylene söylene uzaklaştı,.. adamcağız neden ben halatı çektiğimde elinden bırakmadı da öylece denize düştü diye düşündüm,sanırım görevine sıkı sıkıya sarılmak bu olsa gerek.
İşin acı tarafı bir sonraki sene yolumuzun tekrar Symi'ye düşeceğini öğrendiğimde adamdan kendimi affettiririm diye birkaç hediye ve yaş üzüm rakısından oluşan paketi kendisine taktim etmek istedim fakat adamcağızın öldüğünü öğrenmemle birlikte bu planım suya düştü .Ruhun şad olsun umarım affetmişsindir beni yaşlı limancı.    

Şimdilik bu kadar... Fransa ve İspanya güzergahları başka kaptan arkadaşlarımızla artık...

5.10.13

Atlantik'i Geçerken...

Yok ben geçmedim ... Ama geçen birini tanıyorum...
Geçen pazar denize girdik şimdi de kar havası var burda. İlkbahar- yaz- bu ne ayol böyle- kış oldu mevsimler...Dolayısıyla da gezemiyoruz bir yana, para da bitti....E ben de eskileri çıkartıyorum kışlıklarla birlikte... 2011 yılından bir röportaj , naftalin kokan bir yazım..

2011 yılı o zamanlar marinada çalışıyorum ve ara ara marinanın dergisinde yazılar yazıp röportaj da yapıyorum eşle dostla...Sonra o yazı nasıl bi ses getirdiyse (abartıyor) pegasus'un temmuz sayısında bile çıkmıştı..O ay uçağa binenlere de yazık yoklama yapıp bayıyordum habire.."Okudunuz mu?...Yanınızdakilere de bakın benim sayfaları okuyolar mı , her koltuğa dergi koyuyolar demi kontrol edin" diye..Size de böyle kişiler sonradan görme gelmiyor mu?..Bana gelmiyor. :)




Atlantik’i geçen ilk Türk değil ama Atlantik’i geçen bir Türk ile ilk röportajım. Turgutreis’in ve D-Marin’in tanınmış simalarından Dragut teknesinin sahiplerinden Fuat Yıldırım ile yaptığım söyleşide okyanus aşmanın ne gibi maceralara gebe olduğunun yanı sıra insan bünyesinde yarattığı duygu, ego ve içsel yolculuğu da öğrenmek için can atıyordum. Dile kolay 90 m2 içinde kara görmeden dış dünya ile kısmen iletişimsiz geçen 20 gün… Okyanus aşmak zor mu? 15 gün kara görmeden suda seyir kişinin ruh halinde ne gibi değişimlere neden olabilir? Okyanus geçerken yanınıza almanız gereken 5 şey nedir? Gerçekten 15 gün sonra “Kara göründüüü!” diyen biri çıkar mı?... vs.

D-Marin World Güliz Duransoy

Bir tekneyle ilgili bir şey sormak için Nuray’ı aradığımda Fuat Abi’nin yurtdışında olduğunu ve 1ay gelmeyeceğini öğrendiğimde aylardan kasımdı… Nerede olduğunu ailesi dahil kimse bilmiyor, onun tek başına bir aylığına bilinmeyen bir yere tatile gitmesi giderek gizemli bir hal almaya başlıyordu. Nedeni gelince anlaşıldı. Kimse onu merak etmesin diye Searenity isimli tekne ile 5 kişi birlikte okyanus geçeceklerini kimseye söylememiş.  Döndüğünde bu özel ve macera dolu an(ı)larını ilk kez ve sadece D-Marin World’de paylaştı. Az sonra….
Bir kişi neden okyanus aşmak ister? İlk ne zaman bir okyanus aşayım hissine kapıldınız?
Bence bu bir ego tatminidir. Ne kadar dayanırım, limitlerim ne gibi sorulara cevap bulmak istiyorsunuz. Şimdi birçok kişi, “Kardeşim buralarda pırıl pırıl denizde yelken yapmak varken kafayı mı yedin, ne işin var günlerce denizde kara görmeden sallanarak gitmeye?” diyebilir. Dedim ya ego tatmini farklı bir şey. Yıllardır buralarda yelken yapıyorum. Dünya seyahati yapmış büyüklerimden okyanus geçişlerini dinlerken ve bununla ilgili kitaplar okurken maceracı tarafım hep bunun içinde olmak istiyordu. Hakan Öge'nin Mardek kitabını Erol Kepenek editlerken okumuştum. O zaman ben de bunu yapmak istiyorum diye düşündüm. İki yıl önce Güney Amerika seyahatim sırasında Ushuaia’dayken liman içindeki tekneleri gezip “Bir gün buradan geçip Antarktika'ya gitmek isterim.” diye düşündüm. Daha olmadı ama şimdilik uzun seyahate Atlantik’le başlamış oldum.


Teknenin özellikleri neydi, kaç kişiydiniz, bütün ekip için siftah mıydı?
Tekne 2002 model x612 idi. Belçikalı sahibi tekneyi 6 ay önce almıştı. Ekip olarak 5 kişiydik; 3 Belçikalı ve iki Türk. Tüm ekibin ilk okyanus geçişiydi. Kaldı ki daha önce tekne sahibi teknede hiç balon basmamış. Balon donanımlarını hazırlayıp balonu da ilk defa birlikte bastık.
Seyir haritanız neydi?
29 Kasım'da Pasito Blanco Marina Las Palmas'dan yola çıktık. Planlamamız güneye inip uygun rüzgarlarla tek rotada Martinik Adası’ydı. Martinik'i en uygun Avrupa dönüş bağlantıları olduğu için seçmiştik. Tabii planlar her zaman tutmaz, güneye indikçe uydu telefonu çalışmadığından 4 Aralık saat 23:30’da Cape Verde Mindello Marina’nın açığına demirledik. 7 Aralık saat 10:00’da buradan ayrılıp 20 Aralık sabah 5’te St.Lucia'ya vardık. 21 Aralık’ta buradan ayrılıp son durağımız Martinik Adası’na ulaştık.

Seyir genel anlamda nasıldı? Dalga boyu, akıntı? Fırtına oldu mu?
Genel anlamda bakarsak, sağ salim ulaştığımız için iyiydi. İlk yelken bastığımızda hava 22 knot eserken 1 saat sonra 10 knot’lara düştü. Uydu telefonumuz çalışmadığından hava raporlarını almamız havaya göre rota yapmamıza engel oldu. Çıkmadan önce aldığım 1 haftalık hava raporuna göre gittik. 3. günün sonunda dalgalar 6-8 metre, rüzgar 25-28 knot’lara çıkıp Cape Verde’ye kadar devam etti. Seyir boyunca en yüksek 30-33 knot’ları gördük. Bu da yaklaşık 5 gün sürdü. Karayipler’e yaklaşmaya başladığımızda çok değişken lokal havalar vardı. Gündüz hava stabilken akşam olunca artıyor, hiç beklemediğin anda10 knot’tan bir anda 20-25 knot’a çıkıyordu. Bu yüzden de devamlı gözümüz ufuktaki potansiyel lokal bulutlanmalardaydı.


İlla ki sorulur… Seyir esnasında başınıza gelen panik verici, sürpriz, korkutucu, ürkünç bir olay yaşadınız mı?
İlk olay 9 Aralık’ta. Cape Verde’den ayrılalı iki gün olmuştu. Erol Fikri ile gece nöbetindeydik, fazla rüzgar yok, saat 06:12, radarda bir tekne belirdi... Tam sancağımızda, 90 derecede... 6.5 mil mesafede, rotası 247 derece, bizimki de 310 derece olduğundan yakın geçme ihtimalimiz yüksek... İskele fenerini seçebiliyorum, boyu 200 metreden büyük... Tetikte bekliyoruz... Saat 06:45 gemi 1 mile yaklaştı, rotamız çakışıyor, Erol’a, “Telsizden her ihtimale karşı  yelken seyrinde olduğumuzu anons etmen iyi olur.” dedim. Allah’tan uyumuyorlar, Çinli bir kaptan bir şeyler söyledi, kendisini pek anlamadık ama  sağolsunlar hemen rotalarını 230 dereceye çekip arkamıza geçtiler. Düşünün koskoca okyanusta rotalar çakışsın, git koca gemiye çarp! Allah’tan radar iyi çalışıyor...
Bir de gece yarısı uyumak için salondayken tekne sahibinin içeri gelip havanın 20 knot’lara çıktığını, “Balonu ne yapalım?” diye sormasıyla birlikte “Herkesi uyandır, balonu indiriyoruz!” deyişimi hatırlıyorum. Gecenin karanlığında balonu aşağı alırken tekne sahibinin dümeni kaçırmasıyla balonun rüzgar üstünde tekrar şişerken arasında kaldığımı fark edip, kendimi bağlı olduğum yerden çözüp aradan çıkmamla balonun yarıya kadar dolduğunu gördüm ki, indirene kadar Erol’la kollarımızda kuvvet kalmadı. Daha sayarsam; otopilot arızası… Hem de havanın en sert olduğu gece yarısı. Hava iyice kaldığında jeneratör arızasıyla tüm enerji planlarının değişmesi… Yani okyanus geçiyorsanız başınıza her şey gelebilir ve bu da sizi biraz tedirgin ediyor.
Sonunda her çözdüğümüz problem sonrası tekne sahibi, “ Panpan burada, o yüzden sorun yok, ben teknik servisi beraberimde getirdim.” derken ben de O’na, “Her tamirata 5000 avro yazıyorum.” diye şaka yapıyordum.


Teknede yaşam nasıldı? Uyku? Yemek ne yapıyordunuz? Okey oynanabiliyor mu? Sırtı çektiniz mi? “Boş zamanlarınızda” ne yaptınız?
Teknede gece nöbetinde dörder saatten iki kişi vardı. Bir kişi hep boş kalıp 24:00’a kadar genelde güvertede oluyordu. İlk önce uyku düzeniniz değişiyor, hep kısa ve tetikte geçen uyku. Bir de tekne devamlı sallandığından uyumak için sabit bir yer lazım.
Yemek olayı yapanlar bakımından iyiydi, herkes iyi yemek yaptığından eğer yapılabiliyorsa güzel :-) Problem sert havalarda mutfakta yemek yapmak sıkıntılı, o yüzden de hazır bir şeylerle geçiştirmeye çalışıyorsun.
Okey oynayamadık, aslında dördüncümüz de vardı ama sallantı çok olduğundan taşlar devriliyor :-)... Bol bol tavla oynadık. Seyahatin sonunda Erol tavlayı iyice öğrendi.
Bir de çıkan problemleri çözünce mükafat olarak yüzme molası veriyorduk. Tabii akıntıdan dolayı kendimizi bağlayarak. Teknenin dalgıcı da Erol olduğundan denize en çok O girdi.
5 adet balık tuttuk. Denizcilerin dediği gibi sadece ihtiyacımız olanı avladık :-)

Haberleşme nasıl oluyor? Günümüz teknolojisiyle okyanus aşmak belki daha kolay. Diyelim radar, GPS vs. yok, bozuldu. Yıldız mı okurdunuz? Amerika’yı Hindistan sanabilir miydiniz?
Baştan Hindistan diye niyet etseydik tabii ki öyle sanırdık ama niyet Martinik olunca olmadı :-)
Haberleşme konusunda uydu telefonumuz vardı, o da pek çalışmadı. Cape Verde’de tamir ettirdik fakat bu sefer de biz çaldırıyorduk ve tekrar bizi ararlarsa aldığımız analog telefondan konuşabiliyorduk.
Harita konusunda teknenin elektroniklerinden hariç iPad Navionics çok işe yaradı. Yakında Raymarin’e rakip olur. Yani fazla elektroniği olmayan bir tekne iPad ile tüm yolu gidebilir.
Hay nereden geldim buraya, otur mis gibi evinde, illa okyanus geçeceksek  internetten Volvo yarışına katılsaydın… Ay çıldıracam atlasam mı ki denize gibi buhranlı iç hesaplaşmalı saatleriniz oldu mu?
Daha önce birkaç kez katıldığım internetteki Volvo Ocean Race’de bazı arkadaşlar gibi gece saat kurup uyanmadığım için çoğunlukla tekneyi karaya çıkartmıştım. O yüzden Volvo sarmıyor. Kendimle gayet barışığım, hesaplaşacak bir şey bulamadım. Sadece sonsuzluk içerisinde bir nokta gibi olduğunu daha iyi hissediyorsun. Bir an başına bir şey gelse en yakın kara 1000 mil. Biraz ürkütmüyor değil. Hatta Erol seyahatin ilk günleri geçince, “Okyanus geçmekte de bir şey yokmuş.” demeye başladı. Ben de ona, “Her şey rutin giderse problem yok ama başımıza aksilikler gelirse o zaman anlayacağız.” dememe kalmadı otopilot bozuldu.

Karaya çıkınca ne hissettiniz? “Kara göründüüü!” diyen biri çıktı mı aranızdan?
Tabii ki kara göründü geyiği olmadan olmaz, fakat biz gece vardığımız için ışıkları gördük ve “Işıklar göründü!” diyebildik. İlk gördüğümüz Barbados Adası’nın ışıklarıydı. İlk hissettiğim, çıkan problemleri atlatıp Karayipler’e ulaşmayı başarma duygusuydu. Ayrıca karaya ilk ayak bastığımda sabit bir zeminde sallanmadan durmanın nasıl olduğunu hatırlamak oldu. Bir de iyi bir yerde güzel bir yemek isteği.



Şimdi sırada bir marinacının olmazsa olmaz sorusu var. Cape Verde, Las Palmas, Saint Lucia, Martinique? Bize biraz buraları anlatır mısınız? Marinalar, bağlama yerleri hangi standartlarda?
Las Palmas’daki Pasito Blanco çok eski, hizmet diye bir şey yok. Hele bir yakıt istasyonuna yanaşmamız var ki, ben 1.5 metre tırmanıp atladım ve tekneyi yakıta yanaştırdım, ortada kimse yok. Arkadaşlar biz yanaştıktan sonra gelip yakıt veriyorlar. Tabii gelgit olayı fazla olduğundan sabah pasarellanız düzken öğleden sonra 70 derece açıyla tırmanarak çıkmak zorunda kalabilirsiniz. Cape Verde Mindello küçük şirin bir marina. Genelde okyanus geçişlerinde mola yeri. St.Lucia Marina Arc Rally’nin ilk durağı. Dar bir kanaldan girince içeride sizi korunaklı bir marina karşılıyor. Martinik ise çok büyük.
Şunu bilin ki buradan giden bütün tekne sahibi müşterileriniz hep D-Marin personelinin yardımseverliği, güleryüzlülüğü ve marina kalitesinden bahsediyor. Gittiğim hiçbir yerde D-Marin standardında bir marinaya rastlamadım.
Bu rotada ilk defa gidecek olanlara tavsiyeniz var mı? Okyanus aşarken yanınıza almanız gereken en önemli şeyler ne mesela?
Eskiden okyanus aşmanın çok zor olduğunu düşünürdüm, oysa solo geçişler bile teknenin ekipmanları ve kişinin psikolojisi iyiyse hiç problem değil. Tekne olarak olabildiğince yedek parça en önemlisi. Başınıza gelen teknik bir sorunu çözemezseniz seyahatiniz kabusa dönüşür.
Okuyabilirseniz bol kitap, dinlemek için müzik, iyi bir kamera, güzel bir kumanya menüsü, uygun kıyafetler ve en önemli diğer husus uygun EKİP.

Biliyoruz ki Türkiye’deki yelken yarışlarına katılıyorsunuz. İleride okyanustaki bir yarışa katılmayı da düşünür müsünüz?
Bu geçişteki üzüntüm bizden 10 gün önce başlayan Arc Ralli’sine katılamamak oldu. Eğer o grupla gidebilseydik güzel bir yarış heyecanı olurdu. Biz St.Lucia’ya geldiğimizde Arc’nin son teknesi bir gün önce bitirmişti. Atlantik’i geçtikten sonra bana bir daha geçer misin diye soran arkadaşlara eğer bir yarış olursa zevkle giderim ama bu şekilde bir defa yaptıktan sonra fazla anlam ifade etmez demiştim. Rotanın farklı olması lazım.
Bundan sonra hedef nedir?

Uygun ekip, uygun tekne olursa, Pasifik ya da Antarktika. 

24.9.13

Kos'ta lastik patlasa Akyarlar'dan duyulur

Yok aslında bi Kaş-Meis , Bozburun-Symi , Dilek Boğazı-Samos gibi yakın değil elbette...Ancak rahatlıkla Bodrum'daki yangını izleyebilirsiniz... (burda Bodrum'da çok yangın olduğuna dikkat çekiyorum ) Bodrum'dan bakınca daha az şey görünmesinin nedeni de Kos'ta Bodrum kadar yamaçta beyaz ev olamayışından galiba...Hoş bana göre uzaktan Bodrum mezarlık gibi de görünmüyo değil.

Kos'a ne zaman gitsem hiç başka bi ülkeye gitmişim gibi hissedemiyorum. Sadece ayağını yola atınca arabalar duruyor, bisiklet yolları ayrı ordan çaktırıyor schengenlik olduğunu..


Kos yani İstanköy Turgutreis'ten feribotla 25 dakika kadar sürüyor.Bodrum'dan biraz daha fazla. Biletler bu sene için söylüyorum kişi başı aynı gün gider gelirseniz 17 euro.Kalmalı gittiyseniz ise 20 euro. Geçen yıllara göre yunan pasaport polisi çok daha sıcak..Yeşil pasaportunuz yoksa illa schengeniniz olucak.Yok öyle vizesiz gitme.Hatta bi keresinde pasaport da mı lazım diye soran bile olmuştu.




Feribottan indiğinizde önce koca gövdeli bir ağacın yanından geçersiniz.(O hipokrat ağacı değil.. ünsüz bi başka yaşlı ağaç)İlk deklanşöre şimdi bastınız tebrik ederiz.Ooo daha bakalım neler görcez derseniz çok da heveslenmeyin ..Güzel ada ama hani illa gidilesi değil..Daha çok geçiş adası olarak kullanabilirsiniz ya da canınız çok yunan usulü deniz mahsülü yemek ister, gider gelirsiniz...

İnince şehrin göbeğindesiniz zaten ...Feribottan surları görünce öyle büyük kale var sanmayın..Şu yandaki fotoğraftaki yer de liman zaten. Feribot ucuna yanaşıyor. Sola dönerseniz Kos Marina'ya kadar gidersiniz.Oteliniz o tarafta değilse çok matah bi şey yok o tarafta. Bisikletle kasarsanız dümdüz kıyı kıyı gidin işte spor yapmış olursunuz..Bi de  karşısı asbat mı yok ortakent yoo yooo karaincir mi diye tahmin yürütürsünüz.

Bu yüzden siz biraz sağa dönün Goodys diye fastfoodcu var ordan içeri girin. (Gece o sokak barlar sokağı)Ordan sağ istikamette geze geze Elefherias meydanına ve çarşısına ulaşırsınız...Meydandaki şadırvanın arkasında ise Koslu Hipokrat'ın ağacı var. Yine buralarda antik pazar yeri Agora'yı gezebilirsiniz. Bir de feribottan inince caddeye çıktığınızda karşınızda tren kalkış yeri var.Binip 15-20 dakkada şehir merkezini turlarsınız. Sağda biraz daha ilerleyince başka istikamete giden yeşil tren de var.Canınız sıkılırsa ve yürümeye haliniz yoksa ikisine de binebilirsiniz.





Defterdar Camii




Antik Agora
Hipokrat ağacı


Bisiklet veya motosiklet kiraladıysanız biraz daha yukarda dünyanın ilk hastanelerinden biri olan Asklepieion var...
Hani sağa dönün dedim ya işte Kos limanının bittiği yerden itibaren Kos'un plajı başlar..Şezlonglar denize değil size doğru bakıyorlardır ve dipdibedir....Hah! işte orda girmeyin denize..Ben ne zaman gitsem suyu kötü görünüyor.En iyisi canınız yüzmek istiyorsa araba kiralayın şehir dışına çıkın.

ahtapot kurutma kasası (dedim ben bunun adına)
Kos Plajı (limanı arkanıza aldığınızda sağa giderseniz)

Ammavelakin o denizi kötü olan plajın yamacında çok güzel restaurantlar var.Sırf bunun için gidenler var..Girişinde türkçe konuşuyoruz yazan Fatma hanım ve İbrahim beyin mekanı Caravelle var misal.Özellikle öğle yemeği için tavsiye ederim..Aman dedikodu yapmaya kalkmayın dayağı yersiniz, hemen hemen herkes Türk. Orayı geçince Jacksons diye bi yer var...Gümbet'te ne banal diye burun kıvırısınız işte orda ace of base dinlersiniz...Plajdakileri kesmek çok keyifli (güneş gözlüğü ile!) ne kadar tuhaf tip varsa orda olabiliyor...Servis inanılmaz hızlı ve snack bişeyler yemek için tavsiye edilir...Çalışanlar da çok kibar..(bu çalışanları kibar diye restaurant seçen kaç kişi var acaba..Bana ne adamın kibarlığından, yemek daha önemli değil mi adamı mı yiycem?)

Bu tarafta bir de yemek içmek için Barbouni diye yer var.Alternatif olarak buraya da gidebilirsiniz. Ama benim şiddetle önerdiğim tek yer Nick the Fishermandir. Şimdi aşağıda fotoğrafları ile paylaştığım menüyü tadmadan bence dönmeyin. Normalde yemek konusunda şunu bunu yiyin demem damak zevki sonuçta ama yani bunu da sevmezseniz naapim ....

yencekler listesi:
1. deniz tarağı
2. kalamar tava
3. kalamar dolması (içinde peynir var)
4. hardal soslu karides
5. tütsülenmiş balık
6. ahtapot ızgara
7. ahtapot köftesi (çok tadı gelmiyor. mücvere benziyor)
8. gümüş balığı (papalinayı andırıyor)
9. symi karidesler(minik)

Tabii ki yukardakilerinin hepsini aynı anda yiyip isterseniz protein zehirlenmesi geçirmeyin.






Bodrumda evim olsa kesin bahçenin merdivenini aşşadaki gibi boyar renkli saksıları dizer başına da biletçi dikerdim...Yok ya da fotoşipşak düzeneği kurardım..Kos'a gelip de şu aşağıdaki  merdivenlerde fotoğraf çektirmezseniz günaha girersiniz sanırım...Sıra oluyor bazen şaka yapmıyorum..






Bir de adalarda küçük balıkların pedikür yaptığı dükkan modası var. Eminim Türkiye'de de vardır.İşte değişik değişik ticari zekalar.Hiç yaptırmadım tadını bilmiyorum ama şöyle bişey...
balıklı pedikür
Burdan itibaren Paradise Beach fotoğrafları...





Deniz için adanın güneyindeki Kos'a 45 km uzaklıktaki Kefalos'a hemen gelmeden Paradise Beach'e muhakkak gidin...Tek kötü özelliği gitgit derinleşmiyo denizlerinden. Plaj da denizin içi de incecik kum , suyu ılık tertemiz, rengi güzel, şezlonglar arası yeterli mesafe var,restaurantı self servis ve lezzetli, sürahideki beyaz şarapları güzel.Şezlong 4 euro kişi başı.İsteyenler su sporları da yapabilir...Sahile isim yazarak yaratıcı(!) fotoğraflar çekebilirsiniz. Şimdi burda Duygu ve Süleymanın yarattıkları kalp içine oturdukları fotoğraflarını koymayayım sonra yarın bir gün başıma kakarlar üzülürüm kalbim kırılır.
Biz gittiğimizde buraya yine hacı hacıyı mekkede deli deliyi dakkada bulur hesabı ne kadar orjinal tip varsa bulduk..

Paradise beachden dönüşte de gün batmadan mutlaka Zia'ya çıkın...Zia köyü Kos'un en yeşil yeri, yüksekte ve karşıki kıyılara yukardan panaromik bakabileceğiniz ideal bir yer...Yolu biraz virajlı ama kısa sürüyor. Hemen taşlara menemen testisi gibi sıralanıp arkanıza Türkiye'yi alan fotoğraflar çekitirin... İlla gruptaki birimiz çıkmıycak diye dert etmeyin zaten herkesin herkesi çekme misyonu kendiliğinden oluşuyor orda. Burda da Olympia gibi hoş tavernalar var.Biz hiç orda yemedik o yüzden belli bi yer tavsiye edemiyorum.Yalnız hediyelik eşyalar burda daha pahalı..Zeytin ağacından yekpare şaraplık,ekmek tahtası, kap kaçak ,havan çok orjinal ama hiç pazarlık yapmıyolar. Kasımda gideyim de bak bakalım o zaman kaça veriyolar.


Zia'dan Akyarlar

Zia'dan Kalymnos

Pazarlık yapamadığım Zia esnafı

Dikeos dağından Zia'ya çıkarken

Zia'daki tavernalardan biri

Bunun dışında adanın batısında  Marmari gibi şirin köyler de var. Uzun süreli kalmalı geldiyseniz gidebilirsiniz.

Gece hayatı Mykanosla karşılaştırmayın bi kere.Bi tane barlar sokağı var toplasan 8 taneler...Gümbet barlarını anımsatıyor..İşte direklerde dans yanar dönerleri parlak toplar..Diskotek yani..White Corner fena değil...karşısında Doors var orda da rock çalıyor...Bu arada  aman yunanlılar bizi sevmez algısını burda silin.Aksine Türk olanlara sanki daha da sıcak davranıyorlar.Yalnız siz de eller arkada cool cool dans edenleri kesmeyin bi zahmet.Gittiyseniz dans ediverin.

Alışveriş olarak mythos birası, bacardi breezer,smirnoff ice gibi alkollü içecekler alabilirsiniz.( türkiyede yok diye abartmayın tabii gümrük var)..Merkezdeki ve  sahildeki dükkanlar daha pahalı.Süpermarketlerden alın..Domates reçeli ve bulabilirseniz tütsülenmiş balıklarla da dönebilirsiniz.



Kalıcak yer olarak Phaethon oteli öneririm.Hem merkezde her yere yakın hem temiz. Banyosu ufak diyorlar yorumlarda. Yani saatlerce keselenmiyceksen, küçük oluversin ucuz sonuçta.

Tekne ile geliyorsanız limana da marinaya da bağlanabilirsiniz.Marina tabii ki biraz daha pahalı. Formaliteler için Fanos veya Mourattiye de gidebilirsiniz.

Günübirlik geldiyseniz merkezin dışında denize gitmek vakit kaybı... Bir tren turu ve öğle yemeği derken dönüş saatine kadar annemgil gibi feribotun yanındaki cafede sıkıntıdan oturup  sudoku bile çözebilirsiniz .En iyisi mi siz Kos'a bir gece konaklamalı gidin de değsin...Hatta çok zamanınız yoksa hani Bodrum'a tatile gelmiştik vizemiz de var (ya da yeşil pasaportumuz) bari bi Kos'a gidelim gelelimseniz o zaman sabah vapuru ile Kos'a gelin bigün sonra gece çok içmediyseniz ve kalkabilirseniz sabah vapuru ile de dönün...Lezzetli ada neticede sevgili gönül dostları..








KOS'U NEYLEN GEZEBİLİRSİNİZ?


Şehir için tren
Bu da kırmızısı

üstü açık araba
motorsiklet veya ATV
bisiklet

jip cip jeeeep


"aman efendim yeter bu hasretlik yeter "