Sayfalar

23.7.13

Günü birlik Sakız (Chios)


Eylül ayı...Kısa Çeşme ziyareti sırasında bir günlüğüne feribotla  Sakız Adasına gitmeye karar verdik.

Sabah yolda biletlerimizi almak için Ege Birlik'i arayıp yer durumunu soruyoruz. Saat 08:30 “Alaçatı'dan çıktık..yetişir miyiz?”.. karşıdaki  ofis memuru ne bileyim ben yetişir misiniz diyor.Gün güzel başladı  hadi bakalım.Feribotta üst katta dalga serpintileri ve hafif yalpalanma  eşliğinde Sakız'a doğru saat onda yol alıyoruz. 4 kişiyiz. Yalpalanmanın  nedeni dalga yemeyelim diye kaptanın yolu uzatarak iskele omuzluktan gitmeye karar vermesi.Bu yüzden bizden sonra çıkan Ertürk feribotu misal yardırıp geçiyor bizi. O tam istikamet Sakız limanına biz hababam adanın kuzeyine gidiyoruz. Dön be abi şunlardan önce kuyruğa girelim.



Neyse döndük ama çok geç.. Öndeki feribot yolcuları  çoktan pasaport kuyruğuna girmiş bile. Kuyruk biraz uzun demiycem kalın...5-6 kişi yan yana şeklinde ilerleyen bir kuyruk. Sağdan kaynak yapan  yapana...Önümdeki yabancı uyruklu bir vatandaşı gelen geçiyor. Biz all passportuz  bakma sen bize.Sıkış tepiş 45 dakkada bitiyor işlemler.Polisin önündeyim oh  be...Siz pasaport polisinin önünde hangi şekle durursunuz.
a)Aslında gelmiycektim de zorla getirdiler pozu. yere bak ukala takıl muhtemelen adam sana o gözlüğü çıkar  desin.
b)Ne olur beni ülkenize sokun bakın ne kadar şirin gülümsüyorum pozu. Biraz endişe biraz heyecan en sonunda tenkyuuu.
c)Birileriyle birlikte sıradaysan adam damgayı vururken arkadaşlara laf  atarak şakalaşma faaliyetlerinde bulunma. Az gül, biraz  ciddiyet.
d) Tek başınayken “haftada bir pasaport kontolündeyim havam da var korkum da yok bascaksan bas kardeşim işim var" pozu.


Sakız ağacı
Ben c şıkkını uyguluyorum.. Saat 12de çıkıp hemen araba kiralıyoruz çıkışta ilk gördüğümüz adamdan.25 euro.5 buçuk saatimiz var adayı gezmek için. Hiç pazarlık yapıp daha uygun fiyat bulcak derdimiz yok zaman  kısıtlı. Adam bize bakın türk radyo da var ben hep bunu dinliyorum diyor... Türk dizilerinde  de bizden daha iyi takipçiler.Adanın güneyinde 3 köye gitme hedefindeyiz. Orda 55 tane benzin istasyonu varmış!!!. Atladık gidiyoruz Pyrgi'ye doğru. Khios'tan yaklaşık yarım saat  uzaklıkta.. Yolda yavaştan yanan ormanları görmeye başlıyoruz. Hah benzin  istasyonu.. Kendimiz doldururcaz da bari içerde bi adam olaydı.. neyse nası olsa 55 tane varmış.  Adamlı olan bulalım. Makine kullanma fobili toplumuz malum.. İlla bi muhattab olcak..  


Pyrgi deyiz. Pyrgi ortaçağ köylerinde biri. Arabamızı bir yere park edip köyün dar sokaklarında gezmeye başlıoruz. Pyrgi'deki evler hacıdedemin takkesi modeli.. Taşlar yer yer siyah beyaz televizyonlardaki reklam arası görüntüsü şeklinde…Balkonlardan sarkan domatesler balkonlara renk katmış Sokak aralarında gezip biraz fotoğraf çekip oyalanmadan  Olympia köyüne gidiyoruz..Fotoğraf çekmek demişken bir gün yaşlı amca teyze  fotoğrafı çekmekten dayak yememe az kaldı diyebilirim. Bi de uzaktan gizli saklı çekiyorum doğal  olsun diye daha sakat..Bu yüzden kameraya gülümseyen sümüklü çocuk fotoğrafı  çekip hem risk almamak hem de bunları Bodrum alaçatıdaki sosyetik ve bi o kadar  entel  sanat galerilerinde  sergileyerek hava basmak daha fazla diye düşünürdüm hep ki geçenlerde bi  arkadaşım güneydoğu gezisinde çekim yaparken çocuklardan biri para istemiş.
Pyrgi'nin ızgara desenli evleri




















Olympia'nın da küçük bir köy meydanı var bir iki ufak cafe şirin bi yer ama bi Mesta değil. Artık sokak aralarında fotoğraf  çekerken kadraja yok su sayacı girmesin yok telgrafın telleri görünmesin diye kasmaktan da vazgeçtim zira ne yaparsan yap çıkıyor,mümkünatı yok.. Sokaklardan yayılan sarımsaklı makarna midemin  guruldamasına neden oluyor. Hani bi apartman kokusu vardır. Soğan salça...Hah işte bu köyde sokak kokusu bildiğin sarımsak.Köşede saçları yandan örülü bi  teyze akşama yemekte adını bilmediğim bir ot yapacak onu ayıklıyor.Ara ara sakız kokusu geliyor...Ama yok bu makarna ...Ya da sarımsaklı ekmek de  olabilir...Ya da biz çok acıktık.



Kadraja uyduların girmesinden daha vahimi kesinlikle iki tur otobüsü turistin girmesi. Hele yollar dar ise sokak mı çekiyosun turist kafası mı belli değil.O yüzden Mesta'ya girince biz tur otobüsünün tam tersi istikamette güzergahı tercih ettik...Bu köy bir ortaçağ köyü  ve oldukça çekici.. Sakız'a bir daha geldiğimde bu köyde bi pansiyonda kalmayı  düşünüyorum. Hatta Madreval pansiyonunda kalmayı düşünyorum.Tamam siesta kapalı da bu otelin girişi nerden?.Bu köyde bize mi denk geldi yoksa cenaze mi vardı  bilmiyorum ama bütün 70 yaş üstü teyzeler rahibe gibi giyinmiş ve bastonlu..5-6  tane gördüm böyle net.(sonradan öğrendim ki dullar öyle giyinirmiş)


Asabi ressam
Ressam fotoğrafı çekecektim ki eyvah adam çaktı. Resmini çektiğimi sandı. Naapim ben resmini? Kopyalayıp korsan mı  yapcam. İngilizce bilmiyor taklidi yapıp saçma salak flowers filan deyip  çiçekleri gösterip inceden kaçtım..Bu arada yemek kokuları abarttı...şiştik... Bu  dar mesta sokakları Rodos Old Town'ın minyatürü gibi.Hatta daha ıssız ve küçük  olması daha keyif verici.Habire çok biliyomuşum gibi bi yerlere giriyorum ve o yer çıkmaz sokak çıkıyor.Zaten ne kadar kaybolabiliriz ki? Meydanında birkaç cafe  var hemen yan tarafta da bir kilise.Ben bu sefer girmedim kiliseye çünkü bi an önce yemek yemeliyiz.Yolda bi bakkalda incir rakısı tattık ama bu sefer tattık  ayıp olmasın bari alalım yapmadık.. Ben beğenmedim çünkü.
mestanın dar yolları


Bir şeyler atıştırma işini Mesta Limanında yapıyoruz. Tamamen yanlış anlamaya ve ne istesek tersini getirmeye programlanmış bir baba oğul lokantasındayız.Burda da ahtapot kurutma düzeneği kurmuşlar.Ya sinek yapışmıyo mu ya bunlara?? Neyse..Bikaç kalamar ahtapot yedikten sonra Sakız'a dönüyoruz. Yolda hayalet köy Anavatos var ama oraya girmiyoruz zira bi an önce kıtlıktan çıkmışız gibi market alışverişi yapmamız lazım.Yollarda yanmadıysa sakız ağaçlarından çok kaza yapanların anısına mum yakılan haçları görüyorsunuz.




yol kenarında orda bir kazada hayatlarını kaybedenlerin anısına yapılan anıtlar


2012 Büyük Sakız yangınından sonra ağaçlar


Sakız'da siesta
Sakız'a vardığımızda in cin top oynuyor...Bi pazar günü saat 15:00 -17:00 arası biz bi grup arkadaşla adayı ele geçirebiliriz.orduya da gerek yok..Kimi görsek yassu falan yalan selaaaam deyip dedikodunun allahını yapıyolar.Öncelikle siparişler için Reçelci Rena'ya uğruyoruz. Bu köyde de her önüne gelen şeyin reçelini yapmazsak ölürüz demişler. sakız reçeli dışında kesinlikle kiraz incir ve bergamut reçelini alın derim..Hatta bu sohbeti tatlı yılların Rena ablasından alın derim. O gün de düğün mü ne varmış Çeşme'ye de bizle döndü feribotta.
Reçelci Rena
Ordan çıkınca kasaptan tavşan eti, domuz eti derken nasıl olduysa açık olan bir şarküteriden peynirlerimizi alıyoruz. Orda tesadüfen yaptığımız en mantıklı hareketse tütsülenmiş balık almak oldu..O kadar güzeldi ki kışın bayağı sirkeleyip yedik.Ve
yine tavsiye üzerine gidip feribotu beklediğimiz Dolphins restaurant. Aşşadaki adalardan hem daha ekonomik üstelik dünyayı yiyorsunuz..Burda şiddetle tavsiye ettiğim yemekse saganaki. Ben ahtapot dışında bütün deniz ürünlerini adalar gibi yapamadığımız konusunda ısrarlıyım. Yok bişey bi sos bi detay var ki yunanlılar gibi yapamıyoruz.Ama bakın ahtapotu mesela ben bizde daha çok seviyorum.
Saganaki
Elimizde bissürü market poşetleri feribotta Kos'a gidenleri görüp de alay ettiğimiz insanlara döndük...vallahi biz böyle değildik..Yol arkadaşlarımız deniz ürünleri konusunda takıntılı gurme oldukları için biz de mahalle baskısı gördük.. Elimde sayısız recel, nası yapcağımı bilmediğim hayvanlarla eve dönüyoruz. Çağdaş feribotta bağırıyor "dur kız duuur bamya almayı unuttuk"..



Şimdi yazıyı baştan okudum da,ay rezilllik yahu yedik içtik ettik turu gibi anlatmışım..Demek ki Sakız deyince de aklıma yemek gelecek. Ama Yani işte Sakız bu kadar.. Neler var nereleri görelim derseniz işte bu 3 köy yeter bence..Adanın batısında pek bi numara yok..Zaten bugüne kadar gittiğim bütün Yunan adalarının merkezi de Türkiye ye bakıyor. Arkamızı sağlama alalım diye bize bakarak yerleşmişler galiba..Kalmalı gideceksiniz ben kesinlikle Mesta derim.Biraz tarihi gezecek bi iki yer yazmazsam kendimi kötü hissedicem. Evet bizim durmadığımız Anavatos köyünde 1822 yılında 400 kadar köylü osmanlılara teslim olcağımıza şu vadiden kendimizi aşağı atarız demişler ve atmışlar..Bunun yanısıra kendinizi kötü hissedebileceğiniz Néa Moni manastırına gidebilirsiniz. Burası aynı zamanda Samoslular tarafından kışkırtılıp isyan eden Khiosluların osmanlılar tarafından öldürüldüğü yer ve manastırın bir köşesinde kafataslarının dizildiği dolap var.

Ve gelelim günümüze.Elimizdeki poşetler yetmemiş olmalı ki bir de Freeshop'da abartıyoruz... Çeşme'nin gürültüsünden, süsünden, püsünden, abartılı sosyetesinden, saçtığınız hava paralarından tamamen aykırı bi yere gitmek için 45 dakika mesafedeki Sakız tam size göre. 2 bilemedin 3 gün sessizlik sakinlik güzel yemekler ve reçeller için hele bir de Çeşme'deyseniz Sakız'a mutlaka uğrayın.
    




16.7.13

Yunan Adaları Volume II (Symi-Rodos)


Kendi turunu kendin hazırla!

Önce bir turdan kopya çekerek işe başlayabilirsiniz...Bu kopyanın yanısıra booking.com ve Dodekonisos içerikli feribot biletleri siteleri ile istediğiniz turu kendiniz yapabilirsiniz. Bodrum'dan Symi ve Rodos'a 3 günlüğüne gitmeye karar verdiğimizde yine 7 kişiydik. Normalde tekneyle gitmeyi düşünmüştük ama 3-4 gün için o kadar yol tatilden çok bize azap olabilirdi.
Symi'nin yamaçlarındaki rengarenk evler


Bodrum'dan Rodos'a haftada bir kez feribot var ama günü bizim prooraamıza uymadığı için Kos üzerinden Simi ve Rodos yapmaya karar verdik.Bodrum'dan Kos'a hergün feribot var.Kişi başı ortalama 15 euro. Internetten ayırttığımız Kos-Symi biletlerimizi Kos'taki acentalardan birinden alıyor ve akşamüstü 6 gibi  Symi feribotuna biniyoruz.


İlk Symi yolculuğumuz. Internetten ayırttığımız gayet ekonomik Grace Hotel& Studios'da 1 gece kalıcaz. Kos Symi arası feribotla 2 saat sürüyor. Düşünün bizim tekneyle olsa 25 le mıymıymıy gidersin 6 saatte..Symi'ye gelmeden önce dar bi boğazdan geçiyoruz. O kadar dar ki feribot arada sıkışacak hissi veriyor... Ve yamaçlardaki şirin rengarenk evleri sayısız tekne direkleri ile şirin yunan adası Symi tüm romantikliğiyle akşamüstü güneşinde karşımızda..Bu arada çok acıktık.Öğlen Kos'ta yediğimiz başarısız öğle yemeğinden sonra akşam yiyeceğimiz deniz ürünlerinin ve kazığın hayali ile tutuşuyoruz.. Feribot yavaşça rıhtıma yanaştığında bir sürü adam ellerinde kartonlar yolcularını bekliyorlar. Havaalanında da yapmaktan en zevk aldığım puştluk bütün kartonlara bakıp adımı arıyormuş gibi yapıp insanların saçma sapan hoşgeldiniz gülümsemelerini incelemektir.Derken şaka değil gerçek bizim ismimizi de taşıyan biri de vardı orda!!!.Aynen şimdi ara da bul oteli derken otel görevlisi üşenmemiş gelmiş bizi karşılamaya.Üstelik arabayla.Ay biz bi onore ol bi Vip hisset..Şehrin göbeğindeki bu otelimiz çok şirin, sahipleri de çok samimi.Ve ne ilginçtir ki o da bi Yannis. Otelde duşumuzu alır almaz yemek için Manos'ta yer ayırttırıyoruz.



Lego Symi
Manos Restaurant'a değil de aslında Pandeli ye gidecektik ama hani geldin Symi'ye ,otel de ucuz ,boşver kıy bi gece paraya düşüncesiyle Manos'a gitmeye karar verdik. Bu arada restauranttan önce tipik fotoğraf çektirmece ve saat kulesini geçtikten sonraki koyda deniz kenarında bir cafede cin tonik keyfi yapıyoruz. Limanda giderek trafik artıyor. Muhtemelen demir üstüne demir atan atana. Zaten Symi'de o sırada saha yapsam yeridir zira marinanın bir kısmı zaten limanda... Halkımızı selamlarmış gibi kaptanlarla konuşa konuşa oturuyoruz sahilde bi cafeye..


Otelimiz Grace Hotel






Manos Restaurant
Çok geç olmadan Manos 'a gidiyoruz. İstersen bi magazin programını ordan çıkartacak kadar ünlü var lokantada...Evet arkadaşlar ortam malum hep bir ağızdan ne diyoruz. "we don't want fish just meze meze". Garsonun suratımıza bi bakışı var belli ki bizim tedirginliğimizi anladı ve bunu diyen de demek tek biz değiliz.Başladı anlatmaya tamam size öyle bi masa donatıcam ki aklınız şaşacak da ,deniz ürünlerinden proteinin dibine vuracaksınız şunu şunu geticem şunu şunu tattırcam barbaryani ile şöyle böyle içircem de diye diye gitti ..(bi hesabı da geçircem demediği kaldı).. Ama yukarda Allah var.. ne yedik ne yedik...Kalamardan ahtapota midyeden karidese patladık ama adam habire getiriyor.. Meğer sadece bizim gibi ara sıcakcı ve mezeciler için fix menüleri varmış..Neyse Gümüşlük ayarında bi hesapla ordan ayrıldık.Bi dahaki sefere söz bu sefer Pandeliye gidicez. Denememiş olmayalım dedik.. 

Akşam da Symi de gezdikten sonra sabah erken kalkıp kahvaltımızı yine sahilde bi yerde yapıyoruz.Otobüsle Pedi'ye yüzmeye gidicez.Otobüs nuh neviden kalmış bi tarihi eser.O daracık yoldan -hele deniz kıyısından- geçerken otobüs sanarsın denizin üstünde gidiyor. Akçaalan gibi bi köyden geçiyoruz..Köylü ablalarımız biniyor "kaleyiseeeee..(iyimin demek galiba)











St Nicholas Koyu'na pedi'den taksi gayıklarla veya dağ tepe aşarak gidebilirsiniz.
Pedi'den ufak bi tekneyle Nikolaos koyuna gidiyoruz. İsterseniz ondan bi sonraki Georgios koyuna da tekneyle gidebilirsiniz.Oraya ulaşım sadece tekne. Kişi başı pazarlıkla Nikolaos için 5 euro verdik.Dönüşte de o parayı vermemek için dağ keçisi gibi yarım saat tepe bayır tırmandık. Boşver çok güzel yandık hem..Bu koyun denizi inanılmaz güzel. Pırıl pırıl...Saatlerce yüzdük...Çok sessiz bi koy ama koydaki tek işletme inanılmaz yetersiz.Yani bişey yemek için saatlerce bekleyeceğimizi anlayınca şezlong parası vermeden kıyın kıyın bildiğiniz kaçtık ve Pedi'de bi lokantada yedik. Yazık Sevtap yine aç kaldı..Keşke makarna söyleseydi tavuk bizim yemekhanenin donmuş tavuklarının pembeliğinde geldi kıza iyi mi. Otobüsü kaçırmamamız gerek çünkü beşte feribotumuz var. Rodos'a gidiyoruz.


Pedi'ye ulaşmak için dağ bayır yürürken





RODOS:



Bu adaya gelmeden önce "Rodos'tan Karşıyaka'ya" kitabını okumanızı tavsiye ederim. Osmanlı esintilerinin bolca sizi selamlayacağı bu adada o kadar çok şey tanıdık ki .Zaten halkın bir kısmının akrabası İzmir'de yaşıyor galiba.Sokaklar bi bakıyorsun Bostanlı bi bakıyorsun Reşadiye.Surları saymazsan çarşının içi sanırsın Kemeraltı. Muhteşem surlar tüm heybetiyle karşınızda..Feribotla günün en güzel saatinde akşamüstü limana vardığımızda gün batımını ilk bu surların üzerine düşüyor.Önceden Rodos heykelinin ayaklarının olduğu yerlerde iki geyik heykelini görüyoruz. Limana vardığımızda hemen bir taksiye atlayıp International Hotel'e gidiyoruz.Otelin yeri çok merkezi. Kumarhaneli otellerin hemen arkasında , barlar sokağı diye tabir edebileceğimiz sokağa da Old town a da 10 dakika mesafede.Yerleştikten sonra hem akşam yemeği için hem de uygun fiyata araba kiralamak için arayışlara başlıyoruz.




Yüksek sezonda araba kiraları çok pahalı.Otele yakın bir rent a car'dan mavi bir caddy i çok uygun fiyata kiraladık nası olduysa.(80 euro) Pazarlık yapabildiğiniz kadar yapın.Sokaklar ışıl ışıl cıvıl cıvıl..Mandreka Marina tarafından Old Towna kadar yürüyoruz.Amacımız bir an önce Socrates sokağına varıp gözümüze ilk kestirdiğimiz yerde yemek yemek... Çoğu yer fazlasıyla turistik..Menüler Türkçe dahil her dilde var gibi. Restaurantların önünde değnekçi gibi tipler de yok değil..Bir ısrar bir ısrar..İlk gece gayet turistik Romeo restaurantta yiyoruz. Üstelik tavernası da var...Ancak ben şimdi düşünüyorum da hiç gerçek bir rebetiko dinlemedim adalarda.Üstelik adalarda tabak kırmalı bir tavernalarını da görmedim.



Yemek sonrası surlar içindeki bu tarihi şehri geziyoruz. Hediyelik eşya almak için sayısız seçenekler var. Şovalye temalı dekoratif figürler magnetler kolyeler isterseniz yağlı boyu resimler çok çekici.Anlamadığım sadece niye bu kadar çok sabuncu var. Eski şehrin meydanında biraz soluklanıyoruz. Ben ordan kendime anı niyetine seramikten hoş bir kolye alıyorum .


herkesin aklından bir an olsun geçmiştir yüzyıllar önce surların içindeki şovalyelerin gölgesi









Yoldan geçerken dükkan sahipleri alnımızda yazarmış gibi "benim hanim tarafı da izmirli buyrun buyrun " diyorlar.Her şey bir yana önemli bir gelir kaynağımıyız yoksa toprak mı çekiyor bilmiyorum ama çok sıcak davranıyorlar.
Gece olsa da ortam çok büyüleyici. Malta Şovalyelerinin şehri olduğununu sıkça hatırlatan detaylarla gece yarısına kadar geziyoruz.Her an bi yerden bir at kişnemesi veya kılıç sesleri duyacak gibiyiz. Orta çağdan kalma bu tarihi surlardan geçerken sokak lambalarının görüntüsü, avludaki koca koca toplar, büyük demir kale kapıları insanı büyülüyor. Gittikçe kalabalığın uğultusunun yerini sokak sanatçılarının ezgileri alıyor... Old Town'dan çıkınca otelimize gittiğimiz mekanlar da aksine oldukça şehirli,modern ve kalabalık.. Game of Thornes dan Big bang theory'e geçmişiz gibi oluyoruz. Çok yorgun olduğumuz için gece hayatını bir sonraki akşama saklıyoruz.


Evinize dekoratif "souvenir" almak için size Rodos'u hatırlatacak belki de en önemli şey.. Şovalyeler..


Sabun neden trend olmuş anlamış değilim.


St Paul - Lindos
Sabah kiraladığımız arabayla istikamet doğu sahilinden Faliraki ve Lindos Limanı...Çok zamanımız olmadığı için adanın en güneyine kadar gidemedik. Bi de içimde kalan yer kesinlikle Anthony Quinn koyu..Faliraki çok popüler beş yıldızlı oteller mekanı ama bizi pek sarmadı. Güneye indikçe ada daha sakinleşiyor. Lindos'a vardığımızda arabayı sahile yakın bi otoparka bırakıyoruz ve St.Paul koyunda denize giriyoruz. Farkındayım önüme gelen yere harika bir    koy diyorum ama gerçekten harika bir    koydu. Mesela Lindos halk plajı o kadar     cazip değil. Lindos'un köyü ise apayrı bir       macera.Eğer zamanınız varsa mesela 5 gün  Rodos'ta kalıcaksanız 2 gün Lindos'ta  kalmalısınız.

Lindos plajı temiz ama sığ ve fazla kalabalık.Siz St Paul'e gidin.


Lindos Kalesi
Tipik beyaz badanalı evleri Yunan mimarisi ve dar sokaklarıyla ada ruhunu yaşayacağınız şirin bir köy Lindos.Eşek turları ile pastoral bir ortama dalmak mümkün olsa da binmiyosanız eşek kokularına hazırlıklı olun...Eşek taksi yanısıra eşek fotoğrafçılığı bile yaygınlaşmış durumda.Yolu ezberlemiş eşekler sizleri Lindos Kalesine kadar çıkartabilir.Biz çok sıcağa kaldığımız için maalesef köyden yaklaşık 125 metrre yükseklikteki Lindos Akropolisine gidemedik. Kesinlikle Sevtap Leros ve Patmos'dan sonra bu çıkamadığı kalelerin acısını bi yerde bizden çıkartacak ya hadi bakalım.. 


eşek taksi
Gerçekten de güneşin adası Rodos. Öğle güneşi tam tepemizde biz daha Kelebekler Vadisi'ne gidicez. Bir de yılanların adası derler bu sıcakta çıkar da valla.Yok asıl geyik adası geyik.Bizdeki geyik de şimdi aklıma geldi girişteki geyiklerden birinin boynuzu yok geyiğiydi.Biz de saf saf yuh Rodos Belediyesi uyuyor geyiklerden birinin boynuzu uçmuş onarmamışlar diyoruz. Bi yürüyen wikipediamız Özgür diyordu "bunlardan biri dişi galiba hediyelik figürlerde de birinin boynuzu yok" diye de dinlemedik.Bir diğer manyaklığımızsa her niyeyse uçaklara taktık bi ara da..Abartmıyorum 5 dakikada bir uçak iniyor kalkıyor vın vın.Tamam da kule gibi biz neden sayıyorsak.


o bilindik beyaz mavi fonlu Yunan kartpostalı sokaklar ve Lindos Kalesi yolunu ezberlemiş eşekler
Yoldaki süpermarketten sayısız aburcubur alıp kelebekler vadisine gidiyoruz. Ağaçlar içinde şırıl şırıl bir cennet ama açıkçası ben bi kelebek için o cennete bi daha gitmem.Giriş 5 euro. Zaten tek tip kelebekler var. Gördük işte siyah turuncu.Üst vadi daha güzel , yalnız taşlar yosunlaşmış her an fotoğraf çektircem derken düşüp bi yerinizi kırabilirsiniz. Burda ben Çağdaş'a bi trip yaptım ama neden bak şimdi unuttum.Yani zamanınız kısıtlıysa, entomolog veya kelebek koleksiyoncusu da değilseniz boş yere orda gününüzü heba etmeyin.


Kelebekler Vadisi


kelebek


"Bonzai bahçesi yağmurlu" yazsam şimdi  klişe bi gazete manşet olur di mi?
Adanın batısından sahile inip Rodos'a varıyoruz. Giyinip akşamüstü Old Town gezip Paris Otel'de Gülsenlerin aile dostu Mary'e sürpriz yapacağız. Paris Hotel eski şehirde Bonzai bahçesi içinde oldukça otantik ve albenisi olan bir otel. Ya niye biz burda kalmadık ki?Mary bizi tüm misafirperverliği ile karşılıyor.Gülsen'i rehin bırakmadan ordan ayrılıyor ve sokak fotoğrafları çekimimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.En büyük zevkimiz ise dar ara sokaklarda kaybolup sonra yolu bulmak...


Romios Restaurant (www.romios-rhodes.gr)
Akşam yemeği için Old Town'da Sofokelous sokağının üstünde ara sokaklardan birinde Romios isimli bir restauranta gidiyoruz. Sessiz sakin bir bahçesi olan romantik dekore edilmiş bir ortamda olağanüstü yunan mezeleri ve et yemekleri var. Günlerdir deniz ürünleri yemekten balık koktuğumuz için tercihimizi etten yana yapıyoruz... Sunumları da lezzeti kadar cezbedici. Şaraba çok para vermeyin ev şarapları da çok güzel.Hesap Bodrum'daki balıkçılardan daha pahalı değil.Müşterileri turistten çok adalılar.Oraya Mary'nin tavsiyesi ile gittik ve çok memnun kaldık.Dönüşte bir baktık ki kaybolduğumuz o sokaklar Asmalımescit olmuş..Eller havaya şarkı türkü taverna..Biraz git rock barlar...Eğlenmek için de Old Town harika bir seçim.Ama biz Mandrake'de Colorada'ya gitme kararı vermiştik bile.






Colorado isimli eğlence mekanında canlı performanslardan biri
Colorado'ya giriş 10 euro idi ama kapıdaki adam Türksünüz di mi ritüeli ile bizden para almadı??? İçeri girdiğimizde canlı performans olduğunu gördük. Yaklaşık 10 farklı kişi popüler şarkılar ile sahnedeydi.Hele bi kemanlı hatun vardı ki esti geçti valla.İngilizce performanslar çok başarılı sesler istisnasız çok güzeldi.Ama işte kafalar da güzel anlamadık ama rock hip hop hep bi ortaya karışıktı sanki.
yok biz prensip olarak yol sormayız.Kaybol sonra yolu bul daha zevkli.


geyiklerden birinin boynuzu uçmuş sanarken
Son günümüz..Her güzel şeyin bir sonu vardır. Son kez eski şehre uğrayıp şovalyeler caddesinden Büyük Üstatlar Sarayına gidiyoruz. Son bi turdan sonra "marina gezmezsek ölürüz mesleki hastalığı" yüzünden Mandraki Yacht Clubunde  zaman geçiriyoruz...Feribota geldik...Çok bilmiş gibi günübirlik gelen Türk turistlere etrafı anlatıyoruz..Ve bitti sanmayın macera şimdi başlıyor. Öyle bir hidrofile binip Bodruma geldik ki bi ara parçalanmadık ya dua ettik.Hadi çarlık Rusyasından demeyim ama bi hayli tarihi rus feribotuyla arkada mazot koktuk, yer yer istop ettik, hatta kaptan ne alaka Symi'nin utanmasan içinden geçti,bütün Bozburun Datça arası koyları geze geze dalgaları yara yara geldik.Bodrum normalde sanırım 2 saat biz 4 saatte vardık memlekete..