Sayfalar

5.10.13

Atlantik'i Geçerken...

Yok ben geçmedim ... Ama geçen birini tanıyorum...
Geçen pazar denize girdik şimdi de kar havası var burda. İlkbahar- yaz- bu ne ayol böyle- kış oldu mevsimler...Dolayısıyla da gezemiyoruz bir yana, para da bitti....E ben de eskileri çıkartıyorum kışlıklarla birlikte... 2011 yılından bir röportaj , naftalin kokan bir yazım..

2011 yılı o zamanlar marinada çalışıyorum ve ara ara marinanın dergisinde yazılar yazıp röportaj da yapıyorum eşle dostla...Sonra o yazı nasıl bi ses getirdiyse (abartıyor) pegasus'un temmuz sayısında bile çıkmıştı..O ay uçağa binenlere de yazık yoklama yapıp bayıyordum habire.."Okudunuz mu?...Yanınızdakilere de bakın benim sayfaları okuyolar mı , her koltuğa dergi koyuyolar demi kontrol edin" diye..Size de böyle kişiler sonradan görme gelmiyor mu?..Bana gelmiyor. :)




Atlantik’i geçen ilk Türk değil ama Atlantik’i geçen bir Türk ile ilk röportajım. Turgutreis’in ve D-Marin’in tanınmış simalarından Dragut teknesinin sahiplerinden Fuat Yıldırım ile yaptığım söyleşide okyanus aşmanın ne gibi maceralara gebe olduğunun yanı sıra insan bünyesinde yarattığı duygu, ego ve içsel yolculuğu da öğrenmek için can atıyordum. Dile kolay 90 m2 içinde kara görmeden dış dünya ile kısmen iletişimsiz geçen 20 gün… Okyanus aşmak zor mu? 15 gün kara görmeden suda seyir kişinin ruh halinde ne gibi değişimlere neden olabilir? Okyanus geçerken yanınıza almanız gereken 5 şey nedir? Gerçekten 15 gün sonra “Kara göründüüü!” diyen biri çıkar mı?... vs.

D-Marin World Güliz Duransoy

Bir tekneyle ilgili bir şey sormak için Nuray’ı aradığımda Fuat Abi’nin yurtdışında olduğunu ve 1ay gelmeyeceğini öğrendiğimde aylardan kasımdı… Nerede olduğunu ailesi dahil kimse bilmiyor, onun tek başına bir aylığına bilinmeyen bir yere tatile gitmesi giderek gizemli bir hal almaya başlıyordu. Nedeni gelince anlaşıldı. Kimse onu merak etmesin diye Searenity isimli tekne ile 5 kişi birlikte okyanus geçeceklerini kimseye söylememiş.  Döndüğünde bu özel ve macera dolu an(ı)larını ilk kez ve sadece D-Marin World’de paylaştı. Az sonra….
Bir kişi neden okyanus aşmak ister? İlk ne zaman bir okyanus aşayım hissine kapıldınız?
Bence bu bir ego tatminidir. Ne kadar dayanırım, limitlerim ne gibi sorulara cevap bulmak istiyorsunuz. Şimdi birçok kişi, “Kardeşim buralarda pırıl pırıl denizde yelken yapmak varken kafayı mı yedin, ne işin var günlerce denizde kara görmeden sallanarak gitmeye?” diyebilir. Dedim ya ego tatmini farklı bir şey. Yıllardır buralarda yelken yapıyorum. Dünya seyahati yapmış büyüklerimden okyanus geçişlerini dinlerken ve bununla ilgili kitaplar okurken maceracı tarafım hep bunun içinde olmak istiyordu. Hakan Öge'nin Mardek kitabını Erol Kepenek editlerken okumuştum. O zaman ben de bunu yapmak istiyorum diye düşündüm. İki yıl önce Güney Amerika seyahatim sırasında Ushuaia’dayken liman içindeki tekneleri gezip “Bir gün buradan geçip Antarktika'ya gitmek isterim.” diye düşündüm. Daha olmadı ama şimdilik uzun seyahate Atlantik’le başlamış oldum.


Teknenin özellikleri neydi, kaç kişiydiniz, bütün ekip için siftah mıydı?
Tekne 2002 model x612 idi. Belçikalı sahibi tekneyi 6 ay önce almıştı. Ekip olarak 5 kişiydik; 3 Belçikalı ve iki Türk. Tüm ekibin ilk okyanus geçişiydi. Kaldı ki daha önce tekne sahibi teknede hiç balon basmamış. Balon donanımlarını hazırlayıp balonu da ilk defa birlikte bastık.
Seyir haritanız neydi?
29 Kasım'da Pasito Blanco Marina Las Palmas'dan yola çıktık. Planlamamız güneye inip uygun rüzgarlarla tek rotada Martinik Adası’ydı. Martinik'i en uygun Avrupa dönüş bağlantıları olduğu için seçmiştik. Tabii planlar her zaman tutmaz, güneye indikçe uydu telefonu çalışmadığından 4 Aralık saat 23:30’da Cape Verde Mindello Marina’nın açığına demirledik. 7 Aralık saat 10:00’da buradan ayrılıp 20 Aralık sabah 5’te St.Lucia'ya vardık. 21 Aralık’ta buradan ayrılıp son durağımız Martinik Adası’na ulaştık.

Seyir genel anlamda nasıldı? Dalga boyu, akıntı? Fırtına oldu mu?
Genel anlamda bakarsak, sağ salim ulaştığımız için iyiydi. İlk yelken bastığımızda hava 22 knot eserken 1 saat sonra 10 knot’lara düştü. Uydu telefonumuz çalışmadığından hava raporlarını almamız havaya göre rota yapmamıza engel oldu. Çıkmadan önce aldığım 1 haftalık hava raporuna göre gittik. 3. günün sonunda dalgalar 6-8 metre, rüzgar 25-28 knot’lara çıkıp Cape Verde’ye kadar devam etti. Seyir boyunca en yüksek 30-33 knot’ları gördük. Bu da yaklaşık 5 gün sürdü. Karayipler’e yaklaşmaya başladığımızda çok değişken lokal havalar vardı. Gündüz hava stabilken akşam olunca artıyor, hiç beklemediğin anda10 knot’tan bir anda 20-25 knot’a çıkıyordu. Bu yüzden de devamlı gözümüz ufuktaki potansiyel lokal bulutlanmalardaydı.


İlla ki sorulur… Seyir esnasında başınıza gelen panik verici, sürpriz, korkutucu, ürkünç bir olay yaşadınız mı?
İlk olay 9 Aralık’ta. Cape Verde’den ayrılalı iki gün olmuştu. Erol Fikri ile gece nöbetindeydik, fazla rüzgar yok, saat 06:12, radarda bir tekne belirdi... Tam sancağımızda, 90 derecede... 6.5 mil mesafede, rotası 247 derece, bizimki de 310 derece olduğundan yakın geçme ihtimalimiz yüksek... İskele fenerini seçebiliyorum, boyu 200 metreden büyük... Tetikte bekliyoruz... Saat 06:45 gemi 1 mile yaklaştı, rotamız çakışıyor, Erol’a, “Telsizden her ihtimale karşı  yelken seyrinde olduğumuzu anons etmen iyi olur.” dedim. Allah’tan uyumuyorlar, Çinli bir kaptan bir şeyler söyledi, kendisini pek anlamadık ama  sağolsunlar hemen rotalarını 230 dereceye çekip arkamıza geçtiler. Düşünün koskoca okyanusta rotalar çakışsın, git koca gemiye çarp! Allah’tan radar iyi çalışıyor...
Bir de gece yarısı uyumak için salondayken tekne sahibinin içeri gelip havanın 20 knot’lara çıktığını, “Balonu ne yapalım?” diye sormasıyla birlikte “Herkesi uyandır, balonu indiriyoruz!” deyişimi hatırlıyorum. Gecenin karanlığında balonu aşağı alırken tekne sahibinin dümeni kaçırmasıyla balonun rüzgar üstünde tekrar şişerken arasında kaldığımı fark edip, kendimi bağlı olduğum yerden çözüp aradan çıkmamla balonun yarıya kadar dolduğunu gördüm ki, indirene kadar Erol’la kollarımızda kuvvet kalmadı. Daha sayarsam; otopilot arızası… Hem de havanın en sert olduğu gece yarısı. Hava iyice kaldığında jeneratör arızasıyla tüm enerji planlarının değişmesi… Yani okyanus geçiyorsanız başınıza her şey gelebilir ve bu da sizi biraz tedirgin ediyor.
Sonunda her çözdüğümüz problem sonrası tekne sahibi, “ Panpan burada, o yüzden sorun yok, ben teknik servisi beraberimde getirdim.” derken ben de O’na, “Her tamirata 5000 avro yazıyorum.” diye şaka yapıyordum.


Teknede yaşam nasıldı? Uyku? Yemek ne yapıyordunuz? Okey oynanabiliyor mu? Sırtı çektiniz mi? “Boş zamanlarınızda” ne yaptınız?
Teknede gece nöbetinde dörder saatten iki kişi vardı. Bir kişi hep boş kalıp 24:00’a kadar genelde güvertede oluyordu. İlk önce uyku düzeniniz değişiyor, hep kısa ve tetikte geçen uyku. Bir de tekne devamlı sallandığından uyumak için sabit bir yer lazım.
Yemek olayı yapanlar bakımından iyiydi, herkes iyi yemek yaptığından eğer yapılabiliyorsa güzel :-) Problem sert havalarda mutfakta yemek yapmak sıkıntılı, o yüzden de hazır bir şeylerle geçiştirmeye çalışıyorsun.
Okey oynayamadık, aslında dördüncümüz de vardı ama sallantı çok olduğundan taşlar devriliyor :-)... Bol bol tavla oynadık. Seyahatin sonunda Erol tavlayı iyice öğrendi.
Bir de çıkan problemleri çözünce mükafat olarak yüzme molası veriyorduk. Tabii akıntıdan dolayı kendimizi bağlayarak. Teknenin dalgıcı da Erol olduğundan denize en çok O girdi.
5 adet balık tuttuk. Denizcilerin dediği gibi sadece ihtiyacımız olanı avladık :-)

Haberleşme nasıl oluyor? Günümüz teknolojisiyle okyanus aşmak belki daha kolay. Diyelim radar, GPS vs. yok, bozuldu. Yıldız mı okurdunuz? Amerika’yı Hindistan sanabilir miydiniz?
Baştan Hindistan diye niyet etseydik tabii ki öyle sanırdık ama niyet Martinik olunca olmadı :-)
Haberleşme konusunda uydu telefonumuz vardı, o da pek çalışmadı. Cape Verde’de tamir ettirdik fakat bu sefer de biz çaldırıyorduk ve tekrar bizi ararlarsa aldığımız analog telefondan konuşabiliyorduk.
Harita konusunda teknenin elektroniklerinden hariç iPad Navionics çok işe yaradı. Yakında Raymarin’e rakip olur. Yani fazla elektroniği olmayan bir tekne iPad ile tüm yolu gidebilir.
Hay nereden geldim buraya, otur mis gibi evinde, illa okyanus geçeceksek  internetten Volvo yarışına katılsaydın… Ay çıldıracam atlasam mı ki denize gibi buhranlı iç hesaplaşmalı saatleriniz oldu mu?
Daha önce birkaç kez katıldığım internetteki Volvo Ocean Race’de bazı arkadaşlar gibi gece saat kurup uyanmadığım için çoğunlukla tekneyi karaya çıkartmıştım. O yüzden Volvo sarmıyor. Kendimle gayet barışığım, hesaplaşacak bir şey bulamadım. Sadece sonsuzluk içerisinde bir nokta gibi olduğunu daha iyi hissediyorsun. Bir an başına bir şey gelse en yakın kara 1000 mil. Biraz ürkütmüyor değil. Hatta Erol seyahatin ilk günleri geçince, “Okyanus geçmekte de bir şey yokmuş.” demeye başladı. Ben de ona, “Her şey rutin giderse problem yok ama başımıza aksilikler gelirse o zaman anlayacağız.” dememe kalmadı otopilot bozuldu.

Karaya çıkınca ne hissettiniz? “Kara göründüüü!” diyen biri çıktı mı aranızdan?
Tabii ki kara göründü geyiği olmadan olmaz, fakat biz gece vardığımız için ışıkları gördük ve “Işıklar göründü!” diyebildik. İlk gördüğümüz Barbados Adası’nın ışıklarıydı. İlk hissettiğim, çıkan problemleri atlatıp Karayipler’e ulaşmayı başarma duygusuydu. Ayrıca karaya ilk ayak bastığımda sabit bir zeminde sallanmadan durmanın nasıl olduğunu hatırlamak oldu. Bir de iyi bir yerde güzel bir yemek isteği.



Şimdi sırada bir marinacının olmazsa olmaz sorusu var. Cape Verde, Las Palmas, Saint Lucia, Martinique? Bize biraz buraları anlatır mısınız? Marinalar, bağlama yerleri hangi standartlarda?
Las Palmas’daki Pasito Blanco çok eski, hizmet diye bir şey yok. Hele bir yakıt istasyonuna yanaşmamız var ki, ben 1.5 metre tırmanıp atladım ve tekneyi yakıta yanaştırdım, ortada kimse yok. Arkadaşlar biz yanaştıktan sonra gelip yakıt veriyorlar. Tabii gelgit olayı fazla olduğundan sabah pasarellanız düzken öğleden sonra 70 derece açıyla tırmanarak çıkmak zorunda kalabilirsiniz. Cape Verde Mindello küçük şirin bir marina. Genelde okyanus geçişlerinde mola yeri. St.Lucia Marina Arc Rally’nin ilk durağı. Dar bir kanaldan girince içeride sizi korunaklı bir marina karşılıyor. Martinik ise çok büyük.
Şunu bilin ki buradan giden bütün tekne sahibi müşterileriniz hep D-Marin personelinin yardımseverliği, güleryüzlülüğü ve marina kalitesinden bahsediyor. Gittiğim hiçbir yerde D-Marin standardında bir marinaya rastlamadım.
Bu rotada ilk defa gidecek olanlara tavsiyeniz var mı? Okyanus aşarken yanınıza almanız gereken en önemli şeyler ne mesela?
Eskiden okyanus aşmanın çok zor olduğunu düşünürdüm, oysa solo geçişler bile teknenin ekipmanları ve kişinin psikolojisi iyiyse hiç problem değil. Tekne olarak olabildiğince yedek parça en önemlisi. Başınıza gelen teknik bir sorunu çözemezseniz seyahatiniz kabusa dönüşür.
Okuyabilirseniz bol kitap, dinlemek için müzik, iyi bir kamera, güzel bir kumanya menüsü, uygun kıyafetler ve en önemli diğer husus uygun EKİP.

Biliyoruz ki Türkiye’deki yelken yarışlarına katılıyorsunuz. İleride okyanustaki bir yarışa katılmayı da düşünür müsünüz?
Bu geçişteki üzüntüm bizden 10 gün önce başlayan Arc Ralli’sine katılamamak oldu. Eğer o grupla gidebilseydik güzel bir yarış heyecanı olurdu. Biz St.Lucia’ya geldiğimizde Arc’nin son teknesi bir gün önce bitirmişti. Atlantik’i geçtikten sonra bana bir daha geçer misin diye soran arkadaşlara eğer bir yarış olursa zevkle giderim ama bu şekilde bir defa yaptıktan sonra fazla anlam ifade etmez demiştim. Rotanın farklı olması lazım.
Bundan sonra hedef nedir?

Uygun ekip, uygun tekne olursa, Pasifik ya da Antarktika.