Şiirden anlamayanlarla aynı ortamda bulunmayacaksın hemen ortamdan uzaklaşacaksın.. Bu durum şair adamı köreltebilir.
Ben şiirden anlamam.. Kelebeğin Rüyası'na gittikten sonra şiir gibi bir film diyorum ama şiir neydi ki benim için ? "Soğuk ve şehirler arası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan ve beslenme çantasında otlu peynir kokusuydu babam" dan ileri gidemedim ben..Ne var ki 15 sene kadar sonra yine aynı Yılmaz Erdoğan şiire bağladı beni.. 10 gündür devrik cümle filan kuruyor , eş zamanlı melankolik de takılıyorum.
Popüler kültürün doğru kullanımıyla doğru şeye hizmet etmesini seviyorum. Tarih kitaplarında anlatılmayan yakın tarihimiz 45 li yıllar, 68 kuşağı 80 ihtilali konulu dizi ve filmlerin bir dönem apolotik jenerasyon üzerine etkileri yadsınamazdı. O dönem Deniz Gezmiş ile ilgili kitapların satışında bir patlama yaşanmıştı sanıyorum şimdi de bu iki hep "genç" kalmış şairin "geç" kalmış ünleri pekişecek kitap raflarında. Ruhları şaad olsun..Sadece bu nedenle bile takdir edilesi bi iş yapmıştır Yılmaz Erdoğan.
Sinemada filmler galiba şu şekilde de ikiye ayrılıyor. Festival filmleri gişe filmleri gibi.Yahut ticari film,bağımsız film... Bu filmin iki kategoriye de rahatlıkla girebilir oluşu bu kalitede bir filmin gişe başarısını etkileyecektir.. Başta görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki'nin yaratıcılığı, filmin acıtasyon dozunun iyi tutturulması, hikayenin orantılı hüznü ve tebessümü , yokluk vurgusunun mükemmel tanımlanması, özellikle ilk sahnedeki maden işçillerinin dramının ve mükellefiyet kanunu gerçeğinin "göze sokulmadan" farkındalık yaratması, diyaloglardaki şiirsel akıcılık ve tabii ki filmi beğenir kılmaktaki en önemli etkenlerden biri oyunculuklar diziyi son zamanlarda izlediğim en güzel film yapıyor.
Ben şiirden anlamam.. Kelebeğin Rüyası'na gittikten sonra şiir gibi bir film diyorum ama şiir neydi ki benim için ? "Soğuk ve şehirler arası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan ve beslenme çantasında otlu peynir kokusuydu babam" dan ileri gidemedim ben..Ne var ki 15 sene kadar sonra yine aynı Yılmaz Erdoğan şiire bağladı beni.. 10 gündür devrik cümle filan kuruyor , eş zamanlı melankolik de takılıyorum.
Popüler kültürün doğru kullanımıyla doğru şeye hizmet etmesini seviyorum. Tarih kitaplarında anlatılmayan yakın tarihimiz 45 li yıllar, 68 kuşağı 80 ihtilali konulu dizi ve filmlerin bir dönem apolotik jenerasyon üzerine etkileri yadsınamazdı. O dönem Deniz Gezmiş ile ilgili kitapların satışında bir patlama yaşanmıştı sanıyorum şimdi de bu iki hep "genç" kalmış şairin "geç" kalmış ünleri pekişecek kitap raflarında. Ruhları şaad olsun..Sadece bu nedenle bile takdir edilesi bi iş yapmıştır Yılmaz Erdoğan.
Sinemada filmler galiba şu şekilde de ikiye ayrılıyor. Festival filmleri gişe filmleri gibi.Yahut ticari film,bağımsız film... Bu filmin iki kategoriye de rahatlıkla girebilir oluşu bu kalitede bir filmin gişe başarısını etkileyecektir.. Başta görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki'nin yaratıcılığı, filmin acıtasyon dozunun iyi tutturulması, hikayenin orantılı hüznü ve tebessümü , yokluk vurgusunun mükemmel tanımlanması, özellikle ilk sahnedeki maden işçillerinin dramının ve mükellefiyet kanunu gerçeğinin "göze sokulmadan" farkındalık yaratması, diyaloglardaki şiirsel akıcılık ve tabii ki filmi beğenir kılmaktaki en önemli etkenlerden biri oyunculuklar diziyi son zamanlarda izlediğim en güzel film yapıyor.
bir güzele güzelliğini hatırlatmak isterdim aynalardan evvel
Filmin etkileyici kareleri çok fazla ama bana en çok dokunan Media ile Rüştü'nün banyo sahnesi , Rüştü'nün annesi ile olan diyalogu (belki de anneyim diye) Muzaffer'in Rüştü'nün mezarına şair yazması , bir oda dolusu daktilo görünceki tatlı sevinci ve iki şair arkadaşın Media'nın ölümünden sonra odaya kapanıp duvarlara şiir yazması oldu. Galada olmasaydım muhtemelen böğürerek ağlayabilirdim. Ağlayamadığım için de başım ağrıdı zaten. Filmin başlıca yan etkisi şiir okuma isteği olduğu gibi kaç gün sonra da özellikle afişleri gördükçe yaşayan hatırası ve ne zaman bitcek bu dedirten film etkisi.
Hem Mert Fırat'ın hem de Kıvanç Tatlıtuğ'un halihazırda süre gelen dizi filmlerindeki karakterlerinden izleri pek de fazla taşımamaları filmin içerisine doğrudan girmemize yardımcı oluyor. ..Mert Fıratı'n filmin başlarındaki dalgacılığın yerini sonlara doğru ciddiyetin alması (muzip gülüş , endişeli ifade) Kıvanç Tatlıtuğun'un beden dilini mükemmel kullanması (tırnak yeme ve düşük omuz) ile iki oyuncuda da sadece şair Muzaffer ve şair Rüştüyü izledik Emre ile Kuzeyi değil ...Yoklukta şiirle hayatta kalma mücadelesi, şiiri yaşamın bahanesi yapmak, platonik
aşklar, ölmedikleri için sevinen değil yaşadıkları için sevinen adamlar, bir kağıt ve bir sürü daktilo bulduğu için mutlu olan ve şiirleri "Varlık" dergisinde çıktığı için sevinçlerin en güzelini gösteren güzel insanlar .. Dönemler değişmiş ama insanlar daha mı çok değişmiş? Biz bu kadar seviniyor muyuz? Adları çok da bilinmeyen belli ki savaş çocukları oldukları için genç yaşta veremden ölen bu iki şairi , Muzaffer ve Rüştü'yü tanıttıkları ya da hatırlattıkları için başta Yılmaz Erdoğan,Kıvanç Tatlıtuğ ve Mert Fırat övgüyü çok ama çok hak ediyor. Ödülü de gişesi de bol olur umarım..
Son söz: Bu adamların hayalleri okunmaktı.. 70 sene sonra olsa da.. Artık daha çok okunacaklar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder