Yok ben geçmedim ... Ama geçen birini tanıyorum...
Geçen pazar denize girdik şimdi de kar havası var burda. İlkbahar- yaz- bu ne ayol böyle- kış oldu mevsimler...Dolayısıyla da gezemiyoruz bir yana, para da bitti....E ben de eskileri çıkartıyorum kışlıklarla birlikte... 2011 yılından bir röportaj , naftalin kokan bir yazım..
2011 yılı o zamanlar marinada çalışıyorum ve ara ara marinanın dergisinde yazılar yazıp röportaj da yapıyorum eşle dostla...Sonra o yazı nasıl bi ses getirdiyse (abartıyor) pegasus'un temmuz sayısında bile çıkmıştı..O ay uçağa binenlere de yazık yoklama yapıp bayıyordum habire.."Okudunuz mu?...Yanınızdakilere de bakın benim sayfaları okuyolar mı , her koltuğa dergi koyuyolar demi kontrol edin" diye..Size de böyle kişiler sonradan görme gelmiyor mu?..Bana gelmiyor. :)
Atlantik’i
geçen ilk Türk değil ama Atlantik’i geçen bir Türk ile ilk röportajım.
Turgutreis’in ve D-Marin’in tanınmış simalarından Dragut teknesinin
sahiplerinden Fuat Yıldırım ile yaptığım söyleşide okyanus aşmanın ne gibi
maceralara gebe olduğunun yanı sıra insan bünyesinde yarattığı duygu, ego ve
içsel yolculuğu da öğrenmek için can atıyordum. Dile kolay 90 m2 içinde kara
görmeden dış dünya ile kısmen iletişimsiz geçen 20 gün… Okyanus aşmak zor mu?
15 gün kara görmeden suda seyir kişinin ruh halinde ne gibi değişimlere neden
olabilir? Okyanus geçerken yanınıza almanız gereken 5 şey nedir? Gerçekten 15
gün sonra “Kara göründüüü!” diyen biri çıkar mı?... vs.
D-Marin
World Güliz Duransoy
Bir tekneyle ilgili bir şey sormak için Nuray’ı aradığımda
Fuat Abi’nin yurtdışında olduğunu ve 1ay gelmeyeceğini öğrendiğimde aylardan
kasımdı… Nerede olduğunu ailesi dahil kimse bilmiyor, onun tek başına bir
aylığına bilinmeyen bir yere tatile gitmesi giderek gizemli bir hal almaya
başlıyordu. Nedeni gelince anlaşıldı. Kimse onu merak etmesin diye Searenity
isimli tekne ile 5 kişi birlikte okyanus geçeceklerini kimseye söylememiş. Döndüğünde bu özel ve macera dolu an(ı)larını
ilk kez ve sadece D-Marin World’de paylaştı. Az sonra….
Bir
kişi neden okyanus aşmak ister? İlk ne zaman bir okyanus aşayım hissine
kapıldınız?
Bence bu bir ego tatminidir. Ne kadar dayanırım, limitlerim
ne gibi sorulara cevap bulmak istiyorsunuz. Şimdi birçok kişi, “Kardeşim
buralarda pırıl pırıl denizde yelken yapmak varken kafayı mı yedin, ne işin var
günlerce denizde kara görmeden sallanarak gitmeye?” diyebilir. Dedim ya ego
tatmini farklı bir şey. Yıllardır buralarda yelken yapıyorum. Dünya seyahati yapmış
büyüklerimden okyanus geçişlerini dinlerken ve bununla ilgili kitaplar okurken
maceracı tarafım hep bunun içinde olmak istiyordu. Hakan
Öge 'nin Mardek kitabını Erol Kepenek editlerken okumuştum. O
zaman ben de bunu yapmak istiyorum diye düşündüm. İki yıl önce Güney Amerika
seyahatim sırasında Ushuaia’dayken liman içindeki tekneleri gezip “Bir gün
buradan geçip Antarktika'ya gitmek isterim.” diye düşündüm. Daha olmadı ama
şimdilik uzun seyahate Atlantik’le başlamış oldum.
Teknenin
özellikleri neydi, kaç kişiydiniz, bütün ekip için siftah mıydı?
Tekne 2002 model x612 idi. Belçikalı sahibi tekneyi 6 ay
önce almıştı. Ekip olarak 5 kişiydik; 3 Belçikalı ve iki Türk. Tüm ekibin ilk
okyanus geçişiydi. Kaldı ki daha önce tekne sahibi teknede hiç balon basmamış.
Balon donanımlarını hazırlayıp balonu da ilk defa birlikte bastık.
Seyir
haritanız neydi?
29 Kasım'da Pasito Blanco Marina Las Palmas'dan yola
çıktık. Planlamamız güneye inip uygun rüzgarlarla tek rotada Martinik Adası’ydı.
Martinik'i en uygun Avrupa dönüş bağlantıları olduğu için seçmiştik. Tabii
planlar her zaman tutmaz, güneye indikçe uydu telefonu çalışmadığından 4 Aralık
saat 23:30’da Cape Verde Mindello Marina’nın açığına demirledik. 7 Aralık saat
10:00’da buradan ayrılıp 20 Aralık sabah 5’te St.Lucia'ya vardık. 21 Aralık’ta
buradan ayrılıp son durağımız Martinik Adası’na ulaştık.
Seyir
genel anlamda nasıldı? Dalga boyu, akıntı? Fırtına oldu mu?
Genel anlamda bakarsak, sağ salim ulaştığımız için iyiydi. İlk
yelken bastığımızda hava 22 knot eserken 1 saat sonra 10 knot’lara düştü. Uydu
telefonumuz çalışmadığından hava raporlarını almamız havaya göre rota yapmamıza
engel oldu. Çıkmadan önce aldığım 1 haftalık hava raporuna göre gittik. 3.
günün sonunda dalgalar 6-8 metre, rüzgar 25-28 knot’lara çıkıp Cape Verde’ye
kadar devam etti. Seyir boyunca en yüksek 30-33 knot’ları gördük. Bu da
yaklaşık 5 gün sürdü. Karayipler’e yaklaşmaya başladığımızda çok değişken lokal
havalar vardı. Gündüz hava stabilken akşam olunca artıyor, hiç beklemediğin
anda10 knot’tan bir anda 20-25 knot’a çıkıyordu. Bu yüzden de devamlı gözümüz
ufuktaki potansiyel lokal bulutlanmalardaydı.
İlla
ki sorulur… Seyir esnasında başınıza gelen panik verici, sürpriz, korkutucu,
ürkünç bir olay yaşadınız mı?
İlk olay 9 Aralık’ta. Cape Verde’den ayrılalı iki gün
olmuştu. Erol Fikri ile gece nöbetindeydik, fazla rüzgar yok, saat 06:12,
radarda bir tekne belirdi... Tam sancağımızda, 90 derecede... 6.5 mil mesafede,
rotası 247 derece, bizimki de 310 derece olduğundan yakın geçme ihtimalimiz
yüksek... İskele fenerini seçebiliyorum, boyu 200 metreden büyük... Tetikte
bekliyoruz... Saat 06:45 gemi 1 mile yaklaştı, rotamız çakışıyor, Erol’a, “Telsizden
her ihtimale karşı yelken seyrinde olduğumuzu
anons etmen iyi olur.” dedim. Allah’tan uyumuyorlar, Çinli bir kaptan bir şeyler
söyledi, kendisini pek anlamadık ama
sağolsunlar hemen rotalarını 230 dereceye çekip arkamıza geçtiler. Düşünün
koskoca okyanusta rotalar çakışsın, git koca gemiye çarp! Allah’tan radar iyi çalışıyor...
Bir de gece yarısı uyumak için salondayken tekne sahibinin
içeri gelip havanın 20 knot’lara çıktığını, “Balonu ne yapalım?” diye
sormasıyla birlikte “Herkesi uyandır, balonu indiriyoruz!” deyişimi
hatırlıyorum. Gecenin karanlığında balonu aşağı alırken tekne sahibinin dümeni
kaçırmasıyla balonun rüzgar üstünde tekrar şişerken arasında kaldığımı fark edip,
kendimi bağlı olduğum yerden çözüp aradan çıkmamla balonun yarıya kadar
dolduğunu gördüm ki, indirene kadar Erol’la kollarımızda kuvvet kalmadı. Daha
sayarsam; otopilot arızası… Hem de havanın en sert olduğu gece yarısı. Hava
iyice kaldığında jeneratör arızasıyla tüm enerji planlarının değişmesi… Yani
okyanus geçiyorsanız başınıza her şey gelebilir ve bu da sizi biraz tedirgin
ediyor.
Sonunda her çözdüğümüz problem sonrası tekne sahibi, “
Panpan burada, o yüzden sorun yok, ben teknik servisi beraberimde getirdim.”
derken ben de O’na, “Her tamirata 5000 avro yazıyorum.” diye şaka yapıyordum.
Teknede
yaşam nasıldı? Uyku? Yemek ne yapıyordunuz? Okey oynanabiliyor mu? Sırtı
çektiniz mi? “Boş zamanlarınızda” ne yaptınız?
Teknede gece nöbetinde dörder saatten iki kişi vardı. Bir
kişi hep boş kalıp 24:00’a kadar genelde güvertede oluyordu. İlk önce uyku
düzeniniz değişiyor, hep kısa ve tetikte geçen uyku. Bir de tekne devamlı
sallandığından uyumak için sabit bir yer lazım.
Yemek olayı yapanlar bakımından iyiydi, herkes iyi yemek
yaptığından eğer yapılabiliyorsa güzel :-) Problem sert havalarda mutfakta
yemek yapmak sıkıntılı, o yüzden de hazır bir şeylerle geçiştirmeye
çalışıyorsun.
Okey oynayamadık, aslında dördüncümüz de vardı ama sallantı
çok olduğundan taşlar devriliyor :-)... Bol bol tavla oynadık. Seyahatin
sonunda Erol tavlayı iyice öğrendi.
Bir de çıkan problemleri çözünce mükafat olarak yüzme
molası veriyorduk. Tabii akıntıdan dolayı kendimizi bağlayarak. Teknenin
dalgıcı da Erol olduğundan denize en çok O girdi.
5 adet balık tuttuk. Denizcilerin dediği gibi sadece
ihtiyacımız olanı avladık :-)
Haberleşme
nasıl oluyor? Günümüz teknolojisiyle okyanus aşmak belki daha kolay. Diyelim
radar, GPS vs. yok, bozuldu. Yıldız mı okurdunuz? Amerika’yı Hindistan
sanabilir miydiniz?
Baştan Hindistan diye niyet etseydik tabii ki öyle sanırdık
ama niyet Martinik olunca olmadı :-)
Haberleşme konusunda uydu telefonumuz vardı, o da pek
çalışmadı. Cape Verde’de tamir ettirdik fakat bu sefer de biz çaldırıyorduk ve
tekrar bizi ararlarsa aldığımız analog telefondan konuşabiliyorduk.
Harita konusunda teknenin elektroniklerinden hariç iPad Navionics
çok işe yaradı. Yakında Raymarin’e rakip olur. Yani fazla elektroniği olmayan
bir tekne iPad ile tüm yolu gidebilir.
Hay
nereden geldim buraya, otur mis gibi evinde, illa okyanus geçeceksek internetten Volvo yarışına katılsaydın… Ay
çıldıracam atlasam mı ki denize gibi buhranlı iç hesaplaşmalı saatleriniz oldu
mu?
Daha önce birkaç kez katıldığım internetteki Volvo Ocean Race’de
bazı arkadaşlar gibi gece saat kurup uyanmadığım için çoğunlukla tekneyi karaya
çıkartmıştım. O yüzden Volvo sarmıyor. Kendimle gayet barışığım, hesaplaşacak
bir şey bulamadım. Sadece sonsuzluk içerisinde bir nokta gibi olduğunu daha iyi
hissediyorsun. Bir an başına bir şey gelse en yakın kara 1000 mil. Biraz
ürkütmüyor değil. Hatta Erol seyahatin ilk günleri geçince, “Okyanus geçmekte
de bir şey yokmuş.” demeye başladı. Ben de ona, “Her şey rutin giderse problem
yok ama başımıza aksilikler gelirse o zaman anlayacağız.” dememe kalmadı
otopilot bozuldu.
Karaya
çıkınca ne hissettiniz? “Kara göründüüü!” diyen biri çıktı mı aranızdan?
Tabii ki kara göründü geyiği
olmadan olmaz, fakat biz gece vardığımız için ışıkları gördük ve “Işıklar
göründü!” diyebildik. İlk gördüğümüz Barbados Adası’nın ışıklarıydı. İlk
hissettiğim, çıkan problemleri atlatıp Karayipler’e ulaşmayı başarma
duygusuydu. Ayrıca karaya ilk ayak bastığımda sabit bir zeminde sallanmadan
durmanın nasıl olduğunu hatırlamak oldu. Bir de iyi bir yerde güzel bir yemek
isteği.
Şimdi
sırada bir marinacının olmazsa olmaz sorusu var. Cape Verde, Las Palmas, Saint
Lucia, Martinique? Bize biraz buraları anlatır mısınız? Marinalar, bağlama
yerleri hangi standartlarda?
Las Palmas’daki Pasito Blanco çok eski, hizmet diye bir şey
yok. Hele bir yakıt istasyonuna yanaşmamız var ki, ben 1.5 metre tırmanıp
atladım ve tekneyi yakıta yanaştırdım, ortada kimse yok. Arkadaşlar biz
yanaştıktan sonra gelip yakıt veriyorlar. Tabii gelgit olayı fazla olduğundan
sabah pasarellanız düzken öğleden sonra 70 derece açıyla tırmanarak çıkmak
zorunda kalabilirsiniz. Cape Verde Mindello küçük şirin bir marina. Genelde
okyanus geçişlerinde mola yeri. St.Lucia Marina Arc Rally’nin ilk durağı. Dar
bir kanaldan girince içeride sizi korunaklı bir marina karşılıyor. Martinik ise
çok büyük.
Şunu bilin ki buradan giden bütün tekne sahibi
müşterileriniz hep D-Marin personelinin yardımseverliği, güleryüzlülüğü ve
marina kalitesinden bahsediyor. Gittiğim hiçbir yerde D-Marin standardında bir
marinaya rastlamadım.
Bu
rotada ilk defa gidecek olanlara tavsiyeniz var mı? Okyanus aşarken yanınıza
almanız gereken en önemli şeyler ne mesela?
Eskiden okyanus aşmanın çok zor olduğunu düşünürdüm, oysa
solo geçişler bile teknenin ekipmanları ve kişinin psikolojisi iyiyse hiç
problem değil. Tekne olarak olabildiğince yedek parça en önemlisi. Başınıza
gelen teknik bir sorunu çözemezseniz seyahatiniz kabusa dönüşür.
Okuyabilirseniz bol kitap, dinlemek için müzik, iyi bir
kamera, güzel bir kumanya menüsü, uygun kıyafetler ve en önemli diğer husus
uygun EKİP.
Biliyoruz
ki Türkiye’deki yelken yarışlarına katılıyorsunuz. İleride okyanustaki bir
yarışa katılmayı da düşünür müsünüz?
Bu geçişteki üzüntüm bizden 10 gün önce başlayan Arc
Ralli’sine katılamamak oldu. Eğer o grupla gidebilseydik güzel bir yarış
heyecanı olurdu. Biz St.Lucia’ya geldiğimizde Arc’nin son teknesi bir gün önce
bitirmişti. Atlantik’i geçtikten sonra bana bir daha geçer misin diye soran
arkadaşlara eğer bir yarış olursa zevkle giderim ama bu şekilde bir defa
yaptıktan sonra fazla anlam ifade etmez demiştim. Rotanın farklı olması lazım.
Bundan
sonra hedef nedir?
Uygun ekip, uygun tekne olursa, Pasifik ya da Antarktika.
Atlantik'i yelken ile geçmek oldukça keyifli ve macera dolu bir aktivite. Birden mutlu oldum yazıyı okuyunca, anılar tazelendi diyebilirim.
YanıtlaSil